Quantcast
Channel: EGE &ŞÜKİ & EHMET & NİLSU & Batu
Viewing all 74 articles
Browse latest View live

TATİLDE AİLEMİZ VE DÜĞÜNLERİMİZ

$
0
0








Hasan Dayısı, Beden Eğitimi öğretmeni,Egecim hasan dayısının düğününde bana çok eziyet etti. Hep ağladı. kimselere gitmek istemedi. Anne ve babası düğünde eğlenmedi.



İşte Egecim Sezen Yengeni dayın işte böyle çekip aldı..İyki de almış. Henüz farkında değilsin ama, güzel ve çok iyi huylu bir yengen oldu..
Buradan bir kez daha ailemize HOŞGELDİN Sezen...





















Hasan Dayının düğününde malesef emzikle susturduk. kalabalıktan rahatsız oldun belkide çok ağladın. Oysa sana o kadar şık keten takım almıştım ama. kucakta kıyafetini yansıtamadın egem.








Soldan sağa Ortanca gelinimiz Gülşah ve Sağda küçük gelinimiz Fadik...Oğlumun yengeleri..Yenge cenneti 4 yengesi var oğlumun.. teyzesi yok..Halası yok..














Evet Oğlumun Dilek Yengesi, Amcasının eşi.. Benimde sevgili Eltim..Gözünü ilk açtığından beri dileği görmüş durumda. Eminim hafızasında yeri vardır şeker yengesinin.İki güzel kızın annesi..Soldan Sağa Begüm ve Berilin annesi..Kuzenlerin Egecim.Berille bu yaz denizde çok eğlendiniz...












Berille kumda oynamanız görülmeye değerdi. sakin kuzenin berille iyi anlaştınız oğlum. Umarım her zaman böyle olur.
















egemin ananesi ve büyük ananesi..Düğün telaşından pek fazla ananesi ile birlikte zaman geçiremediler.Ama büyük ananesi ile daha çok ısınıp, oyun oynadılar.. Annem Egeye doyamadı. doya doya okşayamadı..Hasretle ayrıldılar..










Egemin küçük dayısı.. Espirili, şirin ,peynirci dayısı














Müşterileriniz görmesin. sayın ERKAYALAR SÜT ÜRÜNLERİ A.Ş...














oğlumun amcası ve babası bebek bakıcılığı rolünde..














Egemin yakışıklı ve hassas Yusuf dayısı ile ithal gelin Gülşah kız..Canlarım benim.









Çocukla oynamasını çok iyi beceren, becerikli babanesi egemin..

PİRİ REİS ÇOCUK AKADEMİSİ YIL SONU GÖSTERİSİ

$
0
0


06.062014 tarihinde Mehmet Ege DEMİRAL arkadaşlarıyla bir gösteri düzenlediler. ve çok keyif aldık bizler o minikleri izlerken. Koro dinletileri folklor gösterileri ve jimnastik hareketleri yaptılar. O kadar kalabalığın önünde kendilerini başarı ile ispatladılar. Egeciğimde öyle. Bir güzel giyinip, heyacanla okulumuza gittik.











kız kardeşi ve ege okulun bahçesinde mezuniyet töreni sonrası





babanne ve dedesi de Mehmet Ege'nin yıl sonu gösterisindeydiler.

NİLSUDAN VE EGEDEN KARELER

$
0
0
NİLSU pijamalarıyla

Ege ile yatakta



















HAYATINI ÇOCUĞUNA ADAMAK

$
0
0
Uzman Psikolojik Danışman Yılmaz Erdal
motherhood-has-its-momentsBu günlerde sosyal medyada “Dünyanın En Zor Mesleği” başlıklı bir video dolaşıyor. Videoda 365 gün boyunca 7/24 ücretsiz olarak gerçekleştirilecek bir iş için mülakatlar gerçekleştiriliyor. Videonun sonunda insanların kabul etmediği mesleğin annelik olduğu anlaşılıyor. Annenin kendisini aldığı her nefeste ailesine adaması bekleniyor ve pek çok kadın hayatını böyle yaşamak zorunda kalıyor veya böyle yaşamayı seçiyor.
“Neden babaların köşeye çekilerek çocuğun gelişimine dair sorumluluk almamalarını tartışmıyoruz?” gibi haklı sorulara karşın bugün anne ve çocuk ilişkisinin “adanmışlık” üzerinden yaşanmasının etkilerini tartışmak istiyorum. “Annelerin hayatlarıyla” ilgili tartışmayı kadınların söz söylemesi gereken bir alan olarak tanımladığım için bu durumun çocuklar üzerindeki etkilerine odaklanmayı seçiyorum.
Çocuklar hayata dair en temel bilgileri anne ve babalarının tutumlarından öğrenirler. Anne-babanın çocuğa davranış biçiminin, çocuğun hayatı üzerinde önemli bir etkisi vardır. Bunun yanı sıra anne-babanın birbirlerine davranış biçimleri ve kendilerine davranış biçimleri de çocukların hayatı üzerinde güçlü bir etkiye sahiptir. Diyelim ki çocuğuna paylaşmayı öğretmek isteyen bir anne-baba var. Sürekli paylaşmanın öneminden, ne yapması gerektiğinde, güzelliğinden, iyiliğinden bahsediyorlar. Bu çocuğun paylaşmayı olumlu bir şey olarak kaydetmesi beklenir diye düşünüyorsanız yanılma ihtimaliniz çok yüksek. Bu anne baba birbirleriyle hiç bir şey paylaşmıyorsa, taraflardan biri herhangi bir duygusal paylaşım sırasında konuyu saptırmayı seçiyorsa, yani tarzı kendine saklamaksa çocuk, sözlerden daha sık tanık olduğu bu tarzı içine alma eğiliminde olur. Çocuğunuzun kendine güvenmesini isterken, siz kendinize güvenmiyor saygı duymuyorsanız, çocuğunuza kendine güveni öğretmeniz zor olacaktır. Yine sosyal medyada sıklıkla dolaşan çocukların anne-babalarını taklit ederek öğrendiklerini çarpıcı bir şekilde gösteren videoyu pek çoğunuz izlemişsinizdir.
Mother-helping-child-with-homeworkBir annenin çocuklarına hayatını adaması ne demek? İşi gücü, kendini, duygularını, bedenini, ihtiyaçlarını, arkadaşlarını, hobilerini bir köşeye koyup çocuğunun eğitimini, sağlığını, ihtiyaçlarını birinci sıraya yerleştirmesi demek. Yemek yerken çocuk çağırıyor diye gitmek, çocuğu hafta sonu etkinliklerden mahrum kalmasın diye bütün hafta sonları o etkinlikten bu etkinliğe koşmak (ve çocuğu koşturmak), yolda yürürken alıcıların çocuğa alınabilecek “şeyler” üzerinden çalışması, fırsat olmadığı için yapmak istediği her şeyden vazgeçmek, tuvaletteyken bile çocuğun sesini duyunca apar topar koşmak… Saymakla bitmez… Çocuğun birincil, kendinin ikincil olma hali… Şöyle bir düşündüğünüzde kendinizden de yüzlerce örnek bulabilirsiniz…
Bu seçimin çocuğun tutumları üzerinde iki tane çok sık görülen sonucu vardır;
1.Dünya benim etrafımda dönüyor.
2.Benim ihtiyaçlarım önemsiz. Her zaman ötekilerin ihtiyaçlarını karşılamaya uğraşmalıyım.
Hayal edin; bir seslenmenizle herkes susuyor, yemekler uçaklarla ağzınıza servis ediliyor üstelik çatal kaşık bile hareket ettirmiyorsunuz, gece uyandığınızda bile hizmet veren size özel bir lokantanız var. Parkta size bulaşan bir çocuk olursa koşup yetişen koruma, öğretmen size “takıp” düşük not verirse avukat, okula giderken yorulmayasınız diye çantanızı taşıyan nakliyeci, oyun oynarken ilk yardım çantasıyla yedek kulübesinde bekleyen doktor… Bir teknoloji firmasının anneler gününe özel reklamda “son teknoloji anne” tanımıyla “övdüğü” annelik, çocuk için gerekli donanımlara sahip olma hali olarak tanımlanabilir.
Bu durumda çocuğun dünya benim etrafımda dönüyor diye düşünmesi çok muhtemel görünüyor. Çocuk, daha doğmadan, ihtiyaçlarını bir köşeye koyup kendisi için yaşayan bir varlıkla birlikte yaşıyor. “Herkese karşı iyi de bana çok kötü davranıyor, sözümü dinlemiyor” diyen anne “aslında ben ona beni önemsememesini öğrettim” demiş oluyor. Dünyanın merkezine kendini koymayı öğrenen çocuğun empati becerisinin gelişmesi çok mümkün olmayacaktır. Karşısında “benim duygumu boş ver, asıl olan senin duygun” diyen birinin varlığı sonucunda empati becerisinin gelişmemesi pek şaşırtıcı olmaz.
Kendini çocuğuna adamanın ikinci yaygın sonucu ise çocuğun kendini adamayı hayatının mottosu olarak öğrenmesidir. Arkadaşları ne isterse yapmak, kendi için olumsuz düşünen kimse olmasın diye hayır dememek, duygularına yabancılaşmak ötekilerinin duygularını daha çok hissetmek gibi olası sonuçları olan bir motto! Çocuğumuz kendini gerçekleştirsin diye onca emek verirken kendinize davranış biçiminizle, ona kendini gerçekleştirmemeyi öğrettiğinizi bilmek çok can yakıcı olsa gerek.
166668233-thinkstock-anne-cocuk-kiz-mnkÇocuğunuz kendi gerçekleştirsin istiyorsanız,
Çocuğunuzun empati becerisi gelişsin istiyorsanız,
Çocuğunuzun hayatla baş edebilme becerileri gelişsin istiyorsanız,
Çocuğunuz ihtiyaçlarını, duygularını, bedenini, düşüncelerini önemsesin istiyorsanız, kendinizi çocuğunuza adamayın.
En az onun yaşamına sahip çıktığınız kadar kendi yaşamınıza sahip çıkın.  Çünkü Doç. Dr. Ceylan Daş’ın da dediği gibi; “Saçlarını çocuklarına süpürge etmeyi seçen bir kadın, ancak iyi bir süpürge yetiştirir”.

ÇOCUKLARDA EMG ÇEKİMİ

$
0
0

EMG Neden istenir?
EMG incelemeleri ve sinir ileti incelemeleri, uç sinirler, kas kavşağı, sinir kökleri, kas hastalıkları, sinir ağları incelenerek teşhislerin konulmasında kullanılan bir yöntem olup, bazen tek başına yeterli olurken, bazen de kan biyokimyası, görüntülenme teknikleri gibi yardımcı yöntemlerle birlikte yapılabilir. Genelde bel fıtığı, boyun fıtığı, uç sinirlerin sebep olduğu ağrıların tespiti, kol ve bacaklardaki kuvvet kaybının sebepleri, kas erimeleri, sinirlerin zarar görme sebepleri gibi sorunların teşhisi için EMG testi istenebilir.
Oğlumun yaş itibari ile tam olarak sıkılaşmayan kasları yumuşacık. 6 yaşında ama teni o kadar yumuşak ki.. her daim bir bebeğe dokunuyormuş hissi veriyor. Bu hisse ayrıca bayılıyorum. Her zaman bebek tenli kalabilmek mümkün değil elbette. Oğlumun postüründe bir bozukluk vardı hafif kamburumsu bir duruş. Yorgun olursun da duruşta bir koyuvermişlik olur ya. Görüntüde bir yorgunluk ifadesi... Kollarda eklemlerde kitlenmeme durumu.. Kollar her iki yöne hareket ediyor. Bu belirtilerle alakalı olarak önce bir Doçent Çocuk Uzmanına Daha sonra 9  Eylül Üniversitesi bünyesinde bir profesöre sevk olduk.. Kas hastalığı şüphesini eleyen Profösor Doktor Adem AYDIN Çocuk Nörolojisi Uzmanı  sonra ; eklem bağ doku rahatsızlığı olabilir mi acaba diye EMG testi önerdi. EMG testi çektirmemiz birazcık zor oldu.Aslında Ege çok korktu.Aşırı reddetme içerisine girdi. Çok da acı verici bir uygulama sayılmaz. Sakin durabilseydi Ege. Elbette elektirik akımı kendini hissettirip bir ürküntü yaşatıyor. Bir çok insan vücuduna iğne girmesinden hoşlanmaz … Ege’de öyle iğneye karşı cesaretle kolunu bacağını uzatamıyor.. Yaş itibari ile normaldir.Egeye bağlanan küçük teller ile parmaktan takılan yüzük gibi küçük tellerden verilen belirli voltajdaki elektrik akımları kol kasından ölçüldü. Bu uygulama kollar ve bacaklarda da test edildi. Daha sonra kol ve bacaklara sokulan iğne ile kol ve de bacaklarını hareket ettirerek kas gerilim sesi dinlendi .Bu işlemlerin tamamı Egenin zorlaştırmaları na rağmen 20 dakikayı geçmemiştir. Sonuç itibari ile hiçbir sıkıntı olmadığı anlaşıldı. Sadece kas ve kemik gelişimi zamanla oturacak diye düşünüyoruz. Doktorumuz yılda 2 kere genel kontrol edelim dedi. İçimiz rahat olsun, gözlemleriz gelişimimizi dedi. 

FRANSA GEZİSİ

$
0
0
FRANSA GEZİSİNDEN

15.07.2014 tarihinde çocuklarımızı Ortaklaarda bırakıp parise doğru yola çıktık.. İzmir Adnan Menderes havaalanından ..İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanı oradan da Paris Orly airport varış... ve kardeşlerimle Parisde kavuşma selfiesi... O kadar güzl geldiler ki gözüme  o anda.. Özlemişim o anda.. Uzun uzun iki güzel insan... Mutlu mutlu hemen otelimize gitmeye karar verdik.. ve altımızda... BMW X5 ile... Paris sokaklarında otelimizi bulduk..İbis Paris Montmartre otel... Güzel bir oteldi... Lüks değil.. Konaklama, rahat bir uyku yumuşak bir yatak, merkezde olması konumu, ve sabah kahvaltısı çok yeterli idi. tabiki kahvaltılar ekstra ücretli. Ama kahvaltısını beğendim kesinlikle.


 Bol ananas meyvesi.. Kruvasan ve krem çikola... Türk kalvaltısıyla benzer bir yanı yok ikramların ama.. Çok da aykırı bir sunum yoktu.. Bir çeşit peynir koymuşlardı.. Gülşah şaşırdı.. Aa hayret peynir koymuşlar. Fransızlar kahvaltıda asla peynir yemez ki. Turizm bölgesi olması nedeniyle koymuşlar dedi... Eeee otelde bi Türk biz değildik... Artık onlarda müşteri portföyünün kültürüne göre sunum yapıyorlardır..

Mercure İbis Hotel..  Gerçekten çok yeterli bir oteldi.. Büyük binası.. Konumu çok harika.. Moulin Rouge'ye çok yakındı.. Arabanın penceresinden çektiğim bir resim bu...



Fransa'da yeni yapılşama yok.. hele hele Paris'in tamamı bu şekilde tarihi doku .. eski Fransız apartmanları.. Bu evlerin içlerini de görmeyi çok isterdim ama ben...



Vee otele yerleştikden sonra hemen arabaya atladık veee istikamett Eiffel Tower.... paris sokaklarında 

Hayatı tesbih yapmış sallıyorduk... Bu müzikle paris de seyrediyorduk... Çok eğlenceli idi. Kim derdi ki bana Şükriye parisde bu şarkıyı dinleyeceksin... İnanmazdım... kardeşim sağ olsun... Koptuk yani... veee bir sokağa arabamızı bırakıp Eiffele doğru ilerlerken eiffel karşışında bir Paris cafesinde oturup kahvelerimizi içtik.. Eiffele baka baka... hayat suprizlerle dolu... ve ben işte Paris'deyim... Eşim ve kardeşlerimle... Parisin sembolü ğöge doğru uzanıyor. Bol bol resim çekiliyoruz... Altında turistler gezinmekte..Sen nehri akıp gitmekte.. zenciler paris hatırası Eiffel Tower satma telaşında... aaaa enteresan... Zenciler tipden çıkartıyorlar hangi milletden olduğumuzu... Bankta oturuyorum Eiffelin altında ve elinde biir çok anhtarlık ve minyattür kuleli bir zenci bana satış yaapmaya çalıştı. bende dün satın aldığımı söyleyince .. Bana sen türkkk????? dedi bende yesss dedim.. Bir  anda bana yok para yok para diye sitem ederek uzaklaştı...Tabi ki bu hikaye 2. günün yaşanmışlığından. gerçekden bir gün önce 15 anahtarlık ve bir adet eiffel kulesi satın almıştım ... O bana inanmadı.. Sonra yine aradan zaman geçince bir baktım ki...Yine bir zenci, yok para yok para diye sitem etmekte.... Hepsi satın almayan Türklere aynı espirili laf sokmayı yapmakta... Yok para' Yok Para!  ..... :) Çok güldük bu duruma.... Çok tatlılar ya...
Sen nehrinde oturduk... üzerinde bir cafe var... Kahvee içtik... Karşıdan dondurma aldık yedik orada... ben değişik olsun diye naneli vee menekşeli dondurma yedim. menkşenin aroması çok da lezizd eğil. nanli dondurma ise... Tıpkı nanelli sakızı yalamaak gibi . ve nane aromalı sakızın üzerine soğuk içersen ağzın soğuktan yanar ya... naneeli dondurma da öylee bişi...

Sen nehrinde tura katıldık... Kişi 15 euro.... Duraklarda iniyorsun .. İniyorsun biniyorsun.. Gün boyu geçerli... Louvre  Müzesi durağında indik .. Louvre müzesini ggezdik.. Mona Lisa taablosunu yakından gördük.. Önü oldukça kalabalık... İzdiham boyutu.. Müze girişide oldukça kalabalık .. Bizim gelin neyseki Hamile ve öncelik hakkımızı kullandık.. Allahım...... ne büyük bir müze her yerini gezmek imkansız.. gez gez yorulduk.. bitiremeden çıktık..Fransızlar ressamlara çok büyük önem verdikleri için,  eski saray her yer büyük tarihi tablolarla dolu...
Ünlü Louvre Müzesinin cam piramidi şeklindeki girişi.. Giriş gerçekten havaların sıcak olması nedeniyle de sera etkisi yapmış camlı alan... Ortam çok sıcaktı.. Diğer salonlar elbette klimalı oldukça serindi.Tabiki Louvre Müzesi aşırı büyük gez gez bitmez...Bütün bölümleri gezemedik...


İlk olarak tabelalarla Mona Lisa tablosunun bulunduğu salona gittik.. Meşhur tablonun önü izdiham derecesinde kalabalıktı.. Arkamda Mona Lisa ve önde biz bir selfie yapmaya çalıştım.. resim malesef kötü oldu.. Bloguma koyup paylaşamıyorum..

Eski saraay yeni müze Louvre resim galesi gibi....


Louvre Müzesi Tavandan tabana kadar sanatsal değerler içermekte.... Her bir santim sanat ve tarih....



Arka duvardaki flue çerçeve Mona Lisa tablosu ...
Mona Lisa tablosunun özelliklerini biliyoorum. özel simetri ile yapılmış.. Bir yanı hüzünlü bir yanı gülümseyiş... Okey ... ama bana daha derin duygular yanssıtan resimler vardı orada.. Açlık resimleri savaş resimleri.. Hüzün yansıtan resimler... Lüksü anlatan resimler vardı... heykeller olağanüstü.. heykellerdeki mimikler.. beğendim.. Çok büyük..



Paris Seine nehri üzerinde SAVE&TRAVEL
Tüm duraklarda indi bindi yaparak bir çok yeri gezebiliyorsun.. Paris'e gelindiğinde sanırım yapılmazsa omlamalardan biri. Her durakta ayrı bir tarihi yere gidip gezip sıradaki tekneye binip turu tamamlayabiliyorsun..




Gülşah ve ben..



Tur teknemizden Notra Dame katedrali göründü... duraklaradan birinde misal bu katedrali ziyaret edebiliyorsun... Girişleri çok uzun kuyruklarla yapıyorsun..



Şu gördüğünüz teknedeki yolcuları resim çektikten sonra onları izliyordum köprüden.. Tekneden bir çocuk bana el sallayınca bende o çocuğa el salladım...Oda nesi.... Birçok kişi tekneden bana el sallamaya başladı.. Kendilerine el salladığımı sanaraktan.. Ben onlara da el salladım.. Bir anda bütün tekne bana el salladı.. Bende onlara kucak açıp bir sağa bir sola kollarımı salladık... Çok heyecanlı idi. Bir anda bir çoşku gelişti.. İnsanlarla etkileşimde olabilmek ne de keyifli bir şeymiş meğer..




Notra dame Katetrali... Muhteşem bir yapı.. İçi loş ve yoğun el işçiliği.. Büyüleyici bir atmosferi var..650 yıllık bir bina... hala sapasağlam ve tüm heybetiyle durmakta.. Gotik mimari ile..



Katedralin içinden bir görünüm...



Müziğini çok sevdiğim için de bu yapı beni büyüledi..
 http://www.dailymotion.com/video/xa9p23_belle-notre-dame-de-paris_music


Ünlü Fransız yazar Victor Hugo, halkın ilgisini çekmek için Notre Dame'ın Kamburu adlı romanını yazmıştır. Roman, katedralin kurtarılması için kampanya başlatılmasını sağlayarak katedralin yenilenmesinde büyük rol oynamıştır.

Notre Damın Kamburu( Notre Dame De Paris) filmide çok eskilerden hafızamda da kalmış.. Etkilemiş beni.. Bu kliseyi görmek heyacanlandırdı beni...  

PARİS PARİS PARİS.... Büyük bir şehir... İstanbuldan büyük hissi verdi bana ama . Şehrin yüzölçümü İstanbuldan daha küçükmüş.. Wikipediadan baktım... :)

Parisde gezerken orda yaşamayı hayal ettim güzeldi.. Ama izlediğim filmlerdeki, okduğum kitaplardaki  yaşamı yakalayamam ki ben .. En iyisi kendi öz yaşamın dedim kendime.. Turist olarak gezmek güzel.. her yer tarih kokuyor. Parisde gökdelen falan , yeni binalar görmedim. Evlerin binaların çoğu tarihi dokuda.. Şehirleşmesi başarılı bir şehirdi..
Parisde fast food tarzı beslendik. yemeklerinin tatlarına bakamadık. Çünki Gülşah abla sebzeleri az pişmiş yiyemezsin.Değişik şeylerle harmanladıklarından damak tadımıza uymayacağı bilgisini alınca boşuna yiyemeyeceğimiz yemeklere para vermedik... etleri de ona keza farklı pişirme ve sunumlarında olduğu  için bir de domuz eti ile karışma ihtimalini düşünerek yemedik. Bir çok yerde Türk restoranları vardı. Oralarda yedik.. yemek sorunumuz olmadı..   Makaronları  rengarek ve lezizdi..
Kaldığımız otel Moulin Rouge çok yakındı. Arabamızı park ettikten  sonra bir kalabalık gördük. Üzerinde  kırmızı bir değirmen olan binanın önünde.. Belli bir gece mekanıydı.. Bilmiyorduk ki öncesinde... Hiii hiii ... Gülşaha  sordurttuk burada ne varmış diye... Meğer ünlü bir yermiş tarihi geçmişi olan tesadüfen keşfettik.. 2 gün önceden randevu almak gerekliymiş içeri girmek için. Kişi başı yemeksiz 130 euro idi.. Ahmetin içi kaldı.. Giremedik. randevu alsak Paris'de bir gece daha ekstradan kalmak gerekecekti.. parisde kaldığımız her gece moulin rouge'un önünden geçtik. Birde 3 gün botunca Eiffel Kulesinin altına yanına gittik..


Moulun Rouge önünde bir kalabalık ...İçeriye girmek isteyen kişiler cadde boyunca kuyrukta idi.. Meşhur Fransız Can Can dans gösterisi varmış içeride meğerse...En az 2 gün önceden randevulu olmak gerekliymiş.

Moulin Rouge (Türkçe: Kırmızı Değirmen), 1889 yılında Joseph Oller ve Charles Zidler tarafından inşa edilen bir kabare'dir. Paris'in 18. bölümünde bulunan Moulin Rouge, French cancan adlı gösteriyle ünlü olmuştur.
Moulin Rouge üzerindeki kırmızı yel değirmeni ile dünyaca ünlüdür ve aslında bir özel teşebbüs olmasına rağmen Fransız kültüründe sembolleşmiş bir yere sahiptir. Kırmızı değirmeni, elit erotik şovları, yetişkinlere yönelik orijinal eğlence programlarını ve ünlü kan-kan dansını görmek için yıl boyunca gelen pek çok turisti ağırlar.
Orijinal sahne şovları ve binanın dizaynı tarihi boyunca dünyadaki benzerlerini etkilemiş ve pek çok tarzın öncülüğünü yapmıştır. Bu tarihsel süreç girişte sıralanmış panolarda resimler ve çeşitli dillerde yazılmış açıklamalarla özetlenmiştir ve Moulin Rouge'un yaşayan bir müze olduğunu hatırlatır.Bu caddede La Diva diye bir mekan vardı.. diğer sokak başında oluyor.. Moulin Rouge giremeyenler, randevusu olmayanlar yada buraya yemeksiz, içeceksiz 130 euro vermek istemeyenler için yapılmış gibi sakin duran bir yer vardı... La Diva'nın ön kapısında hafifçe ön bölmeye geldik.. Gülşah yine fransızca bilmesi nedeniyle içerde ne var ne yok nasıl bir gösteri diye bilgi almak için uğraşırken, bir anda gözlerimiz ikimiz aynı anda tablolara takıldı.. ve şok olup bir anda.... aaaaa diye gülerek pardon diyerekden çıktık... Live show... Cadde boyunca yürüdük..Ahmetle Yusuf önde biz Gülşahla arkada... Etrafa baktıkça anladık ki.... cadde oldukça renkli bir cadde ve bir o kadar sakin olağan akıyor hayat... Türkiyede olsa böyle bir cadde de;  iki bayan bu kadar rahat sokaklarda özgür  gezemeyiz... İşte medeniyeti hissettiğim an... bizim eşler önden önden sohbet ederek yürüyorlar.. Biz arkadan aheste aheste ilerliyoruz... Paris sokaklarında gece sakindi..Etrafımızdakilere sorduk arada buralarda eğlenip dans edebileceğimiz bir mekan varmı ? Bilen yok... Türkiye gece hayatı gitmeyen bile yerini bilir tarif eder... Yok... :(
Şanzelize Caddesi veya Şanzelize Bulvarı (Fransızca: Avenue des Champs-Élysées; kısaca Şanzelize, Champs-Élysées),( audio yardımbilgi) Fransa'nın başkenti Paris'in ünlü bir caddesir. Parisin en güzel caddesi olarak gösterilmektedir ve Fransızlar aralarında dünyanın en güzel bulvarı diye hitap ederler. Adını Yunan mitolojisinde cennet olarak gösterilen Elysion ovalarından almıştır.








Büyük güzel bir cadde.. Kaldırımlar çok geniş, bir çok alışveriş merkezi var. Çok pahalı bir cadde diyenler vardı.. ayyy yemekler şu fiyat.. ay şekerim bir çanta sordum 3000 euro diyen arkadaşım vardı.. Parisi ve Şanzalizeyi gördükden sonra sen Louis Vuitton'a mı girdin ... Aa evet tabiki... Hımm ee o zaman orası tabiki çok pahalı.. Lewi's var Benotton var orada. Normal fiyatlı mağazalarda dolu... Şanzaliden almış olmak için bir iki mağazadan üç beş bişi aldım.. H&M marka büyük mağaza var Şanzalize'de bir  bikini kombinledim kendime... Birde gipürlü şort etek aldım kendime... Türkiye'ye geldiğimde etiketine bir baktım ki ne göreyim... Made in Turkey.... :)
Zahmet etmişim kendime yahu... Şanzalizeden ala ala aldığım yine Türk malı çıktı ... Gülümsedim kendi kendime...



Şanzalide cadde cafelerde bir içecek içmek kahve içmek 3 veya 5 euro çok da pahalı değil.. zaten bizim paramız orada değersiz olduğu için. Avrupa standartlarında euro olsa para birimimiz normal.
Ben şöyle bir mantık kurdum.. Buradaki ürünlerin fiyatları orada da rakamsal değer olarak aynı... Fransada yarım litre su süpermarketlerde 25 cent ise Türkiyede 25 kuruş..
Fransada 1,5Lt Coca Cola 2,5 euro ise Türkiyede 2,5 TL....
Fransada kayısı 6 Euro idi.. Türkiyede 6 tl....
Yani Coca Cola Fransada daha çok kazanıyor. Türkiyede ucuc iş gücünden mi yararlanıyor acaba.. maliyetler mi düşük... Aynı ürün Fransa'da buraya oranla 3 misli fiyata satılıyor. Ülkelerin gelir seviyesine göre ayarlamışlar fiyatları...
Fransada ucuz olan şeyler:
ü  Akaryakıt
ü  Alkollü İçeçekler
ü  Arabalar
ü  Bazı kozmetikler .. Parfümler değil....
ü  Giyim indirim sezonunda daha uyguna gelebiliyor bazı markalarda...

CHOLET
Paris'de olduğum 3 gün boyunca muhakkak Eiffel Kulesine gittik.. Ve döndük kardeşlerimin yaşadığı Cholet...Burası bir ilçe gibi... Büyük rahat bir yerleşim yeri ... Oldukça sakin bir hayat akışı vardı.. Sokaklarda akın akın gezen insan yok... Sokaklarda ilk girdik eve kadar hiç insan görmedim. Az biraz araba ile bir yerlere giden trafik akışı var.Çok sakiinn Türkiyedeki bir ilçeye göre.. Kardeşlerimin evine girdik.. ve ben duygulandım bir an... Kilometrelerce uzakta bıraktığım 2 çocuğumu düşünüp; buruklaştım..İçim sızladı... Sonra bir sigara yaktım ve . babanelerini arayarak çocuklarım hakkında son durum bilgisi alınca hafifledim..Cholet'de kardeşimin bir arkadaşlarının evine gittik. Gece oturması çay sohbet onlarla . Evlerinin bahçesinde. Biraz Türk havası esti orda.. Ertesi gün Cholet'de gezdik . Çarsılarını AVM'lerini.. Süper marketlerini.. her yer sakindi..Güzel temiz bir yerleşim yeri.. Tarihi bina dokusu Paris'e oranla daha azdı...Cholet'de her yer Akşam üzeri 19.00 da kapanıyor. ve belediye otobüsleride 19.00 dan sonra taşımacılığı bırakıyor. herkesin kendi arabası varmış. herkes kendi arabasıyla dolaşıyor. Cholet ageceleri de oldukça sakindi. Cafelerde gençler oturmuş sohbet ediyor. Canlı müzikli bir ortam.. Dans edebileceğin bir ortam yok..Her yerde alkollü içecek içebiliyorsun.. Türkiye'de saat 22.00 den sonra içki satışı sona erdi ya.. Olay olmuştu . Çok konuşulmuştu.. Fransada en geç 20.00 ye kadar satın aldın aldın.. Orada da gece satışı diye bir durum yok. Bakkal veya tekel bayi kavramı yok. tamam şarap evleri var satış yapan,onlarda aynı saatlerde kapanıyor.Tayyip Erdoğan'a kızmıştık ya. İstediğimiz zaman alır istediğimiz zaman içeriz diye... Yooo Avrupada bile durum bu yani.. Avrupa da hükümet insanları kontrol altına almış.
Orada bir insana tokan atsan neredeyse ömrü boyunca o kişiye tazminat ödermissin.. Türkiye'de nerede her güne bir kadın cinayeti. :(    :(  eksik yanımız
Diyor ki kardeşlerim: Abla buradaki bankalarda sadece 2 kişi çalışıyor.. Nasıl yani diyoruz.. Anlatıyorlar bize oradaki ekonomik yaşamın nasıl olduğunu...
Maaşını bankamatik kartına yatırırlar tamamını çekemezsin. belli oranda nakit çekip kullanıyorsun.Mesela 1100 euro maaş alıyorsun... 200 euro araba yakıtı, 300 euro yiyecek, 250 euro giyim harcaman vs. böyle dilimlere ayırmışlar maaşını. Uçuk bir şekilde yaşatmıyor. Kontrolsüz harcamanı engelliyor. O ay yakkıt limitini kartla doldurduysan  yaya kaldın..Dikkat etmek zorundasın. Kredi kartı yok...
Taksit mi? istiyorsun beyaz eşyada maaş kartına 4 taksit . Fazla abartılı taksit yok. Türkiye'de nasıl.. Şimdi al 6 ay sonra ödemeli 24 ay taksitle.. Tüketime özendirme var. Her şeyi alırsın böyle çalışan yerler var.. Paran olmasa da Türkiye'de alırsın. Bir şekilde borçlanarak ödersin.
Marketlerde giyimde taksit yok.. Paran kadar harcıyorsun. Maaş avansı yok denecek kadar az..300 euro falan.. Açılmak istesen açılabilirmisin zor.
Ceplerinde 50 euro dan fazla nakit bulunmazmış..
Şimdi bir fast foodcuda yemek alıyoruz. bir anda yusuf elini cebine attı.. Ahmet elini cebine attı. Paralar çıkmış cepten.. O ben ödeyeceğim.. Ahmet diyor ben ödeyeceğim.. Gülşah'da gülüyor bana diyor ki.
 Abla bu kızlar eniştemi çok zengin sanmışlardır. Buralarda kimsenin cebinde böyle üç yüz beş yüz euro olmaz diyor.
Çok gülüyor. Bizce normal tabi.. Yusuf da para cepte ister istemez. Bol bol geziyoruz ..mecburen  para akışı var yani...
Devletin kestiği cezalar çok ağırmış ama.. O yüzden kurallara çok uyuyorlar. Ceza caydırıcı..
Fransa da Cholet'de şunu da gözlemledim.. Köylerdeki evler de şehirdeki evler gibi.. İnsanların giyimi aynı.. Orada eşitlik hissediliyor. Gözlemleniyor.. Anlatınca çabuk anlıyorsun bu durumu..

Cholet'de bir çiçek mağazası... Güzel keyifli bir mekandı..


Cholet'den bir görünüm...
Köylü üretici ile yada bir hayvancılıkla meşgül bir aile bir mühendisle aynı standartta yaşıyor.. Doktorlar hakimle yine elit biraz daha ama.. İnanılmaz bir uç yaşam yok.
.Evsiz yok mesala. Devlet herkese ev veriyor. Gelirine göre kira laıyormuş.. İşsizsen 50 euro ya ev de yaşamını sağlıyor. Vergi dilimine göre büyük yada küçük evde yaşayabiliyorsun... İlla ayağını yorganına göre uzatıyorsun. Gce hayatı alkol seni yoldan çıkartacak, özendirici bir durumu yok.. En büyük disco kulupler haftada 2 gece açık Nantes şehrinde mesela.. Ahmet'le Yusuf ve bir erkek arkadaşlarıyla gittiler. Biz evde kaldık Göremedik ..
Ben bu akşam Muğla'da yakın ilçelerde çok fazla eğlence mekanı bulurum. Güzel yanları da var.
.
Fransanın Slogan: Liberté, Égalité, Fraternité
(Türkçe: "Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik")
Ülkede o kadar çok göçmen var ki.. herkes istediği kıyafetle geziyordu.. Faslı erkeler beyaz elbise ve başlarında fesleri.. bazı zenciler kendi ülke tarzlarındaki emprime kumaş gibi değişik bol pantolonlar.. Kardeşlik ilkesine dayanarak.Kimse kimse ırkçı bir tavır sergileyemezmiş.. Özgürlük var, kimsenin giyimine dinine karışılmıyor. Eşitliği de toplumda iyi sağlarmışlar.. Güzel sloganı var. Hakkını veriyorlar.
Fransızların yaşadığı müstakil bahçeli evlerin tepesinde hep bizim eski tayyare model antenler vardı. Şaşırdım. Meğerse orada yayın yala tayyare antenden alınıyormuş. Fransa dışından gelen göçmenler sadece uydu çanak anten kullanıyormuş. Kendi ülkelerindeki yayınları izleyebilmek için... Oradaki evlerin de çatılarında ısı panları ve antenleri  dikkat çekiyordu..Türkiye'dekiler daha abartılı gözükse de, orada da çatılar donanımlı...   :)
PUY DU FOU
Büyük bir ormanın için de, değişik kocaman yapraklı bitkiler ve eski Fransız köy evleri... Bir anda sundukları gösterilerin gerçekci olmasıyla.. Tarihe dönüveriyoruz Ortaçağa... Binaların geçmişi yansıtması harika.. Sunulan oyunları heyecanla izledik.. teknoloji destekli canlı gösteriler.. Türkiye'de böyle bir gösteri parkı yok.. İçinde restaurantları var.. Su oyunları görseli....Huzur veriyor ve dinlendiriyor.. Oğlum Ege'nin en çok yanımda olmasını istediğim an..Yıllar sonra gerçekten tekrar gitmeyi aklımın uçundan geçirdiğim bir yer..Sabahtan girip tüm oyunları izlemek gerekiyor. Biz öğleden sonra gitmiştik.. İki gösteri izleyebildik... Her iki gösteri çok başarılı ve keyifli idi.
Her ağacın altında La Fountain masalı anlatılan sesli tiyatrolar var... Ağacın altında otur .. Müzikli sesli canlandırmalı masal dinle.. Tabi biz Fransızca  anlayamıyoruz...
Puy Dou Fou anlatılamaz yaşanır.
Kocaman dev yapraklı bitkiler ve bulut edasındaki su serpintileri yeşilliğin doruk noktası... Amazon ormanlarındaki kadar yoğun yeşillik... Amazonları bilmem, TV den izlediğim yada okuduğum kadarıyla... Muhteşem bir doğa vardı Bu PouDu Fou ortamaında...
Bodrum yeldeğirmenlerinden Choley 'de de varmış meğer....Enterasan....
eski bir at arabası ve bir eskitme ilan tahtası çok ilgimi çekti... Güzel bir görünüm arz etmiyorlar mı? İki tarihi obje...
ne gösteriydi bu sahnede ama.... Sular çekildi gölden..İçinden Toplantı masaları çıkıp, Atlı şövalye suyun içinden çıktı yürüdü gitti. Gözlerimizn önünde sanki canlı efekli sinema izledik. Yaratıcılığın böylesi Türkiye de YOK!!.. Suyun üzerinde ateş dans etti.. Gözlerimizin önünde.. masalar havada uçup insanlar balık kızlar suyun altından üstünden hızlı hızlı akıp gittiler.. Sinema tadında canlı efektler izledik... İllizyon sanatı gibiydi...Fransızca bilmesem de izlediğim görseller bana hikayeyi başarıyla anlattı..
Bu gösteride kuklalar dans etti.. Bir oradan bir buradan kuklalar ansızın çıkıp bize bir masal anlattılar. Ama bu gösteride Fransızca bilmek gerekliydi ben bişi anlamadım... Sadece oradan buradan kuklaların çıkışlarını heyecanla takip ettim.
Üstteki ve alttaki resimler 1700'lü yılların eski fransız köy evleri ve yaşamını anlatan bir canlandırma köy ortamı... O anları iyi anımsattı bizleri bence....





LA BAULE

Batı Fransa'da Atlantik Okyanusu kenarında bir tatil yeri.. 12 km uzunluğa sahip ince kum plajı. Avrupanın en uzun plajıymış... Yüksek kesimin sahil boyunca evlerinin olduğu bir yer..
Okayanus suyunda yüzmekte varmış kısmette.. hemen derinleşmiyordu.. Boyumun yettiği yere kadar kıyıdan epeyce mesafe var..Suları serindi.. Güneş yeterli yetersiz ısıtıyordu.. Ürpererek girdim. Ama alıştım suyuna.. Tuzlu su.. Ahmetin açığa gitmesini istemedim. Okayanus bu.. Bilmediğimiz bir huyu özelliği olur suyun.. Beraberce yüzdük . Güzeldi.. heyacanlı.. Atlantik Okyanusu.. La baule'de bir türk dönercisi bulduk..oradan yedik yemeklerimizi.. pizza restaurantı da vardı ama döner tercih ettik..Burada da Fransız lezzeti tatmadık..

La Baule de tüm işyerleri 7 de kapanmaya başlıyormuş.. Ben bilmiyordum... Bir giyim mağazasında ay onu mu alsam, bunu mu alsam diye oyalanırken ben... ki normalde ne istediğini bilen mağazaları gereksiz işgal etmeyen ben... O gün kararsızım ve... Almadan çıktım... Çıkınca baktım ki cadde sakin... Ve Yusuf dedi ki...
_  Abla rezil oldun ..
_Niye? ki
_ Abla mağazaların kapanma saati idi.. Bayanlar mağazayı kapatmak için sadece seni beklediler dedi.. Haaggg dedim kafamı çevirdim mağazaya bir baktım ki... şak şak ışıklar kapandı... Turizm bölgesinde benim ülkemde.. İnsanlar hava kararınca esas mağaza gezer yemek yer.. Eğlenmeye gider.. Burada o yok.. Sokaklar sakinledi. herkes gitti.3 veya 5 adet cafe açık.. Buralarda ki Caferlerde kahve de içiyorsun.. Alkollü içecekte.. Bir cafede birer içecek içtik... Çaresiz Otele döndük.. Dinlendik birazcık ve dışarı...

. Gazinosu vardı iki tane..Casino Barriere de la Baule  İçeriye girdik. Ahmet jeton aldı oynadı biraz.. İçerde resim çekmiştim.. Son resmimi çekerken bir görevli gelip çektiğim tüm resimleri sildirdi.   :( Çok cazip gelmedi gazino bana... Ahmet deneme hevesinde idi. Kredi ile falan oynadı o... Kazandı... kaybetti... En sonunda cepten 10 euro gitmiş durumda zararsız çıktık.. Önce güzel veriyor veriyor makine.. Sonra yukardan gözetleyip alıyorlar verdikleri kredileri...Ben hatırlıyorum da Türkiye'deki Kuşadası'ndaki gazinolar kapanmadan biz Torbalıdan gidip,24 yaşındayız diye yalan söyleyip içeri girmiştik.. Tabi onlarda inanmıştır  ya... 17 yaşındaki bizleri..Aldılar işte.. Bir arkadaş gitmiş. Yöntemini öğrenip söylemişti bize..3 arkadaş paralarımızı birleştirip 50 adet jeton alıp, öğleden sonramızı orda geçirmiştik. o zamanlar sigara tepsileri ile ortalıkta dolaşıp ikramlar vardı.. İçecekler ortada servis ediliyordu.. Yemek bölümü bile ücretsizdi. Biz ürkek ürkek sigara alıp içiyorduk.. O zamanlar alkol içmiyorduk.. Yemek yemeğe utanıp çekinip baka kalmıştık ...  :( Açık Büfelere..   Fransada böyle bir ikram söz konusu değil. İçeceğini ücretli alıyorsun. Ve artık kapalı ortamlarda sigara içilmiyor.. Yemek içmek parayla... Jeton atmak da istemedim... Ahmet  bir kerelik tatma  ve yaşama adına oynadı ve ne olduğunu anladı..
Çıkınca da turizm yeri La Baule'de bir akşam yemeği yiyelim dedik saat her ne kadar 23.00 civarı olsada.. hava nasılsa 22.30 da kararıyor..Gezdik gezdik arabayla... Yemek yiyecek hiç bir yer bulamadık.. Cafelerin restoran yemek kısımları 9'da kapatmış mutfağını.. En geç  22.00 kadar yemek hizmeti alabiliyormuşuz restaurantlarda.. Hava zaten yeni kararıyor o saatte... Pes yani.. Aç kaldık... Arabada var olan 4 muzu birer birer yedik... veee La Baule'un tertemiz sokaklarına bir muz kabuğu fırlattı içimizden biri .. Adını veremeyeceğim.. Tepki olsun diye.. Sonra bir geyik yaptık.. Çok güldük.. tertemiz Fransa La Baule ilçesinde bir adet muz kabuğu görüldü.Şehre bir vahşi maymunun girdiğini düşünüyoruz.. Çünkü hiç bir Fransız yere muz kabuğu atmaz.. Atsa atsa bunu bir maymun atmıştır.. sayın seyirciler... Olay Olay.Ha  ha    hii hiiiii... :) Kopma anları....
Fransızlar kurallara uyan ve sakin kibar insanlar... La Baule'deki gençlik neredeydi acaba .. 15-20 genç dışarılarda orda burada.. gerisi nerde yatakta uykuda... mı Hag????
Bir eğlenecek mekan bulalım dedik.. Arabayla gezindik gezindik bulamadık.. Sorduk soruşturduk... Bi yerde bir tane diskotek varmış.. Gece 01.00 da gittik.. İçerisi bom boş... Kimse yok. Gittiğimiz gazinonun discoteğide haftada belirli günlerde açık.. Her akşam yok eğlence 3 gece falan... şaşırdık... Türkiye olsa turizm bölgesinde her gece sabahın ilk ışıklarına kadar açık...
Kaldığımız La Baule deki otel çok güzeldi..Adonis La Baule Residence.. Oda renkleri ve oda hacmi süperdi. Küçük bir mutfağı vardı. Tencere tava bardak tabak.. Müthiş temizdi. Manzara doğaya bakıyor. Büyük Fransız pencereler.
 Dışarılarda aç kalıp gece otele dönünce neyse ki metal para atıp bisküvi ve içecek satın aldık.. İhtiyacımız olan bir şeyi saat en geç  20.00 kadar almak gerekli. Yoksa açıkta süpermarket kalmıyor.






DATÇA ## OVABÜKÜ KOYU ##

$
0
0






13.06.2014 tarihinde  10 kişilik grubumuzla bir hafta sonu Cuma akşamından Ovabükü Pansiyonda konaklayarak bir tatil yaptık..Sessiz sakin doğanın içinde güzel bir tatildi..Kaldığımız Pansiyon küçük şirin temiz bir aile işletmesi idi.Zaten arkadaşlarımız işletiyorlardı. O yüzden samimi bir ortamda rahatbir tatil geçirdik.
http://www.booking.com/hotel/tr/ovabuku-pension.tr.html?sid=57b407dcfabfd5d18be59136d9e744c9;dcid=1

the guardian gazetesi tarafından belirlenen türkiye’nin "en iyi 10 plajı"nda birinci sırayı alan, datça'nın cennet koyu. çevresindeki küçük lokanta ve pansiyonlarıyla birlikte plajının parlayan çakıl taşlarıyla ovabükü, datça yarımadasına gizlenmiş koyların en güzeli. imiş....


Cumartesi sabah 10 civarında kalvaltı yaaptık. Çocuklar havuza girdi. Bizde çam ağaçlarının altında havuza karşı çayımızı kahvemizi içip sohbet ettik. Çocuklarımızı izledik. Babalarıda eşlik etti. Bende girdim sonrasında havuza.. Öğleden sonra Hayıtbükü koyuna gittik. denizi güzel.. Kızgın kumlrdan ayağın yanaraak denize kadar gidiyorsun ve orada kalıyorsun. Isındığımız için su soğuk geliyor ve durakladıktan sonra suya atlama cesareti gösterip cupp suya. 2014 yaz sezonun yaaza ilk denize merhabası...Bu yıl böyle değişik yerlere bol bol ziyaret planlıyorum inşallahh..
Arkadaş grubumuz, annelerimiz ve çocuklarımızla kocaman bir aile idik. herkes ayrı bir renk ve..Renklerin ahnginde bir tatil oldu.. Doğada çok renkli idi..


Ovabükü Pansiyonda hamak keyfim....


Datçaya ulaşım sıkıntılı... virajlı yollar, uçurum kenarında ilerliyorsun. ama manzara muhteşem zaman zaman ormanlık dağ manzarası zaman sağın ve solun deniz bir boğazda ilerliyorsun.. değişik.. Datça merkezden sonra yollar daha da bakımsız daha da kıvrımlı daha da engebeli... Güzelim Kabaklar plajına gittiğin yol toz toprak ve taşlı... Turizmin olduğu en ücra köşelere kadar yollarımız asfaltlanmalı... Araba toz içinde yavaş yavaş langır lungur sallanmamalı... keyfimize keyif katmalı ulaşım... O bozulmamış doluşulmamış sakin doğalar... cennet gibiydi...






Hayıtbükü




Datça tatili bitimi Mavi Pidede yemek molası... Patlıcanlı pide yemişti bizimkiler ve beğenmişlerdi.

BODRUM'da Doğum Günü Kutlamak Böyle Bir Şey....

$
0
0

BODRUM DA DOĞUM GÜNÜ KUTLAMAK BÖYLE BİR ŞEY...




  AHMET & ŞUKRİYE





BODRUM da taş olsan aşka gelirsin 


Ahmet kendi doğum günü için kendi bir program yaptı. Bodrum Antik Tiyatroda gerçekleşecek olan Sıla konserine en önden ikimize bilet alarak, Bodrum'da doğum günü kutlamalarına start verdi..Bodrum'da yaşayan yakın arkadaşımız Sibel ile iletişme geçtim. Ve beraber de planımızı yaptık.


SİBEL& BEKİR

. Ahmet'le biz cumartesi yola çıktık. Geze geze Bodrum'a vardık. Çocukları da kayınvalide ye bıraktık..Özgür özgür Bodrum'a aktık.. Bodrum özgür insanı seviyor ve özgür insanı mutlu etmeye hazır.. Fazlası için... Bodrum Oasis'de Sibel & Bekir ile buluştuk.. Birer bira içip sohbet ettik..  Daha sonra onlar bizi Antik Tiyatroya bıraktı. Bekirin arabasına bindik ben ve Sibel.. Ahmet bizi kendi arabamızla takip ediyordu.. Bekir'in küçük Suziki üstü açık jipi vardı.. Üstü açık jiple saçlarımızı savurta savurta ilerlemek ne kadar keyifliymiş.. Yaşadığım ilklerden biriydi. Çok eğlendim Bekir'in manevralı aksiyon sürme tarzzı da heyacanlandırdı yani.. Düz giderken bir an direksiyonu sert bir şekilde sağa sola kırması. Beklenmedik anda olunca bizde arkada Sibel'le aaa efekti yapıyorduk..Şehrin ışıkları göz kamaştırıyordu. kapalı arabalarda görüş düşüyor.. Üstü açık ve arka koltuk ön koltuktan yüksek olunca .. Arabanın havası bizi hemen havaya soktu.. Mükemmeldi.. ben hep jiple safari yapanları anlamazdım. Bekir'in cipinden sonra üstü açık cip ile safari yapmanın keyifli olacağını da düşünüyorum.Trafik trafikkkk yollar yoğun.. Yazın küçük İstanbul oluyor Bodrum.

İyiki Doğdun Ahmeett..


. Ahmet sigara almadan AVM'den çıkınca yol üzeri bakkal da yoktu.. Konser alanına giremiyor sigarasızlıktan.. Aman Allahım bakınıp duruyor. Geriliyor sigarasızlıktan... Çözümde bulamadı... Ve ben duruma el koyup, yanımızda bayan sigara yakmıştı. ve paketi full idi.. hemen bir mazeret bildirme ve rica ile eşime 3 dal sigarayı temin ettik.Oh bee dedim.. ve Konser alanına girebildik. Sıla sahneye çıktı.. Şarkıları güzeldi. Ben şarkılarını çok bilmesem de Ahmet hayranı... samimi net bir duruşu vardı Sıla'nın.. Performansını da beğendim..Eğlendik..Ahmet en sevdiği sanatçı olunca parayı da kıymış ve en önden konser biletlerini almıştı. Ayrıcalıklı hissettim kendimizi... Tam bu hislerimin ortasında whatsappdan Sibel bana o an Sılanın söylediği şarkının sözlerini yazıp yazıp gönderdi. Ahmet'e dedim ki : bizimkiler yakın Sılanın şarkılarını işitebildikleri bir yerdeler sanırım dedim.. Sonra Sibel bana bir resim gönderdi. onlarda meğer ayrıcalıklı bir yerden konseri seyretmektelermiş.. Antik Tiyatronun en Tepesinden arkadan dolanarak güzel bir noktaya çimenlere uzanıp konserin tadını çıkarmaktalarmış.. Eeee ne de olsa Bodrum'lu onlar..Bodrum'un şifresini çözmüşler.. Bodrum'un Güzel bir konser oldu.. Konser çıkışı arkadaşlarla buluştuk..








Seyirtepeden seyredenlerden bir selfie..











 


Mandalina Bar'a gittik.. Orada gece 3'e kadar eğlendik... Sibel & Bekir çifti Ahmet için süpriz doğum günü pastası almışlar..Bara giderken Bekir'in elinde bir karton poşet vardı.. Ahmet sordu ne var bunun içinde niye elinizde poşet taşıyorsunuz dedi.. Ve kurmaca cevap şöyledi Sibel'den.. Topuklu ayakkabı giydimde, ayklarım ağrırsa dansdan sonra düz giymek için yedek ayakkabı dedi.. nerdeyse bende inanacaktım. Geçerli bir açıklama... Oysa içinde Ahmet'in pastası var yani.. Ayakkabı kutusu olsa i.inde hatta paracık dolu olsa , daha mı iyi olur du? Hayır hayır... Dostlarımızın biz düşünerek aldığı helalinden pasta daha tercih edilir.. Daha çok mutluluk verir..(:  Gecenin ilerleyen zamanlarında pasta ışıl ışıl geldi ve.. Ahmet'in doğum günü pastasını da Mandalina Bar'da yemiş olduk.Bol bol dans ettik eğlencenin dibine vurduk..Ve mekandan 3 civarı ayrıldık kiii. Çıkışda Bekir bir beye geçerken İyi geceler Baba dedi.. Bizde nezakaten Sibel ile şöyle kafa salladık iyi geceler dedik nazikçe.Ne de olsa Bekir'in tanıdığı selamsız geçmeyelim... İlerledik birazcık.. Bekir diyor ki.. baba adamdır.. Severim. Değerli bir şahsiyettir babadır. Falan kim ki o dedik.. Dedi ki Mehmet ASLANTUĞ.. Biz inanmadık ne de olsa selam verdik adama.. Yo yoo geri dönüp bakıcaz dedik.. Ama rahatsız etmeyeceğiz sanatçımızı.. evet evet biz sanatçıları rahatsız edecek tipler değiliz..Asla.. Aaa o da nesi gerçekden Mehmet Aslantuğ mekan sahibi ile sohbette.. Hemen bir resim çekilebilir miyiz? Önce Sibel ile ben .. Sonra Bekir&Ahmet.. çekildik. hayranlıklarımızı sevgi ifademizi belirttik. Nazik bir sanatçı.. tebessüm ediyor.. Sağolsun. Sibel daha önceden onun bir sinema filminde sahne almış.. Sibel ona kendini hatırlattı.Sağlık Ocağındaki çekim sahnesini konuştular..falan filan.. (:  Çok hoşuz biz ya... Ben ne sanatçılar gördüm.. Suratsız resim çekilmek istemeyen.. Mesela Ayşen GRUDA... Şimdi resim mi? çekileceğiz.. ama ben yemek yiyecektim dedi ya...... İçimi sıktı kadın üzdü beni.. Mesela o andan sonra onu sevemezdim... Mehmet Aslantuğ bir film yapsın hemen giderim..Nazik sanatçı... Hayran bıraktı tavrıyla edasıyla..








 Bekir dediki: arkadaşlar bu gece muhakkak denize gireceğiz.. Deniz suyunun en sıcak oluğu gece ağustos ortasıdır dedi.. ve Bodrum merkezdeki lüks otellerden birinin plaj kısmına gittik.Otelin adını unuttum.. Ama Sibelé bir SMS attım Otelin adını öğrendim  AZKA Otel. Hekese tavsiyemdir denenmeli.. Deniz sıg bir deniz ürkütmüyor da  :(  Denizde ışıklandırma vardı. Büyük spotlar denizi aydınlatmıştı. Açıkçası gece 3 de denize girebileceğimi hiç düşünmemiştim. Alkolun verdiği rahavet ve barın verdiği bir yorgunlukla isteksizdim.. Bekir'in evine gidip üstümüzü değiştirmiştik.. Bir anda bekir Ahmet atladı denize.. gel gel demeler başladı.. Sonra Sibel'de girdi.. Sonra yavaş yavaş girmeye çalıştım. O da ne dostlar... Deniz bir harika... Durgun.... Sessiz.... sakin... Ilık mı ılık bir su... Temiz.. gece bilee dibini görüyorsun.. Bekir çok çılgın bir arkadaş.. Denize gece 3den sonra girdik ama .. yüzdük eğlendik. Bir farklı deneyimde yaşadık.. Elimizde biralarla denizin altına burnunu sıkarak giriyorsun ve denizin altında ağzında bira şişesi. Deniz altında bira yudumlama keyfi... farklı eğlenceli bir deneyim... bazen ağzına yandan yandan denizin tuzlu suyu bulaşıyor.. Oluyor tuzlu bira... Epeyce kaldık denizden çıkmak istemedik yaani.. Işıl ışıl Bodrum kalesi.. Açıktaki Katamaran'dan gelen  müzik tınıları.. Hoş bir ambiyansı vardı..Gece devam ediyordu sabaha doğru.. Denizden kurulanıp çıktıktan sonra.. ver elini Kırçiçeği Restaurant... Bizim arkadaşlar pek artist.. Denizden çıktık saç baş ıslak.. ayakta terlikle iyi bir yere gitmeye çekinselerde Ahmet ile bizim çok umrumuz da değildi. Bizi kimse tanımaz orada..
Neyse güzelce sabah çorbalarımızı içtikten sonra biz Sibel'in evinde kaldık. Arkadaşım evini bize tahsis etti sağolsun.

.
Sibel'in evinden bir manzara... ve bizim eski arabamızda bir anı olarak kaldı bu resimde...Eski derken aslında yeni yani...


Biraz yattık ve 11'de kalktıktan sonra Kahvaltı için buluşup FarmVille'ye gittik. Açık büfe kahvaltı. Doğa içinde ... Güzelce kahvaltımızı yaptık. Kendimize geldik. Sohbet ettik.. Denize gidelim dese de arkadaşlarımız..Muğla'ya döneceğimiz için istemedik.. Bodrum merkezde dolaştık.. Beraber Kahve Dünyasında kahvelerimizi içip uzun uzun sohbet ettik.. Çok keyifliydi. Güzel bir doğum günü yaşadık. İYİKİ DOĞMUSSUN AHMET... dedim yani sevgili eşime.. sayesinde güzellikler yaşadık..Samimi iyi insanlarla güzel ortamlarda iyi vakit geçirmenin tadına da doyum olmuyor ... Doyamasak da Sibel & Bekir çiftinden ayrılıp evimize çocuklarımıza doğru yola çıktık.




































SİBEL&ŞÜKİ










Farmville kahvaltı keyfi açık havada..



Bu da gün bitimi selfimiz... 


Eve giderken Kılıç Balık marketden Çupralarımızı da alıp evimize aile saadetimize geri döndük. Hızlı yaşanan bir 24 saat, 10 yılımızı, zamanımızı, paramızı,ekmeğimizi,evimizi,iyi ve kötü günümüzü, sevgimizi aşkımızı paylaştığımız ve daha da paylaşacak olduğum sevgili eşim ve dostlarımla yaşanan bir güzellikti..



14 Şubat 2014 sevgililer günü...

$
0
0


Gecesine de güzel bir restorana giderek çok eğlendik.. Kordon Restaurant AKYAKA....  http://www.kordonrestaurant.com.tr/

Fasıl müzik ekibi masları dolaşarak neşelendirmekte... Güzelde müzik yapan bir grupdu. Çok keyif aldık. mekan büyüktü ve masalar full idi. Dolayısıyla serviste aksamalar oldu ama tadımızı kaçıramadı.. Sonrasında arkadaşlarımız Funda ve Can da geldiler.. Daha da muhabbet arttı.. Keyifliydik...Araba kullanacağım için ben içemedim tabi..


2015 ' E MERHABA

$
0
0

 
2015 'e merhabadan eşim ve kardeşim..
 
Bu yıl yeni yıla en küçük kardeşim Erol KAYA ve ailesi
Eşimin abisi Enver DEMİRAL ve ailesi ile Kuşadası Hilton'da girdik..
 İlk gidenlerden olduk. Çünki abisi dedi ki: erken gidersek yerimizi beğenmezsek değiştirme şansımız olur dedi.. ve gittiğimizde yerimiz kapı ağzıydı. Kapı açıldıkça çocuklar üşüyebilirdi.. Yoğun ricalar sonucu yerimizi değiştirdik..(:   Çok da iyi oldu. Masalar mezelerle doluydu.. Mezelerimizi yedik.. Ara sıcakları geldikçe yedik.. Ama ana yemek 10 da geldi.. Hindi... Artık o saatte hindiyi yiyebilen kişi var mıdır bilmiyorum.. Bizim masa yiyemedi... Ambians güzeldi .





Yunan müziği vardı. ama sanatçımız her nedense slow şarkılardan bir tık yukarıdaydı.. Şıkır şıkır yunan tavernası olacak.. tabakları kıracağız diye düşünmüştüm.. tabakları kıramadık... ): İlerleyen saatlerde Türkçeye döndü.. Hilton Double Tree'nin bahçesinde sokak partisi vardı... Ateşler yanıyor.. Elektrikli ısıtıcılar ısıtıyordu ortamı.. Çocuklarla zaman zaman dışarıda zaman zaman içeride takılıyorduk.. sıcak şarap vardı kazanda tarçınlı.. kaynar suyun içinde kırmızı şarap mis gibi tarçınlı... bir yudum tadına baktım.. Votka içiyordum ben. çarpılmayayım dedim..içeriden 11:30 civarı sokak partisine çoluk çocuk çıktık..Çünkü dışarda hareket ve DJ vardı.. Bir kaç resim çekildik bahçede..


Sokak partisindeki ateşler..
 

Rahat rahat takılıyorduk..
 
 
Bu resime de bayıldım ya... Kardeşim Erol sevgili eşini öpüyor. Bizim Fadik'de öpülmekten hem mutlu hem de istemez yan cebime modunda.. hoşnutsuz.. Tatlı cadı..
 
 



    Uyandım... evdeyim.. Gözümü açtım saate baktım sabah 6. Kendimi çok iyi hissetmedim.. kafamı çevirdim. Aynı odada oğlum ve eşim yatıyoruz.. Kardeşlerimi düşündüm.. Onlarda bize geldimi? halla halla nasıl eve geldim? Hangi araba ile geldim? gece 12:00 da ne oldu ailemle girerken acaba sarıldım mı onlara? aklımda boşluklar sorular...... Ahmet uyansa da sorsam.. Bir kalktım tuvalete doğru.. ve kustum.. Titriyorum..Salonun kapısı kapalı demek ki kardeşlerim orada yatıyor.. Birilerini bir şey olsaydı.. Ahmet böyle yatamazdı diye düşünüp yatağa geri döndüm.. Ama uyuyamadım.. Anladım ki benim filmler kopmuştu.. merak ediyordum neler olduğunu... Artık sora sora öğrenecektim..

SARHOŞTUM HATIRLAMIYORUM
1- Sokak partisinde çok eğlendiğimi
2- Havai Fişekleri
3- Dansöz çıktığında ahmete ben mi güzelim o mu güzel soruma: Dansöz cevabını alınca.. allaahhhh belannnnıııı vvversiin Ahmet diye bağırdığı mı?
4- Merdivenlerden düştüğümü
5- Sürekli Ahmet seni seviyorum dediğimi
6- Eltim dedi ki garsonla dans ettiğini hatırlıyor musun???? ne dedim tutmadınız mı beni... Nasıl olur dedim.. Şoook Şokk.. Dedi ki garson bayandı.. hahh haa... (:
7- Arabanın halı filekslerine kustuğumu
8- Kuşadası'ndan eve gelinceye kadar horladığımı :(
9- Kusmuklu kıyafetlerimi çıkaran kayın validemi.. sen çok iyi bir annesin.. seni seviyorum dediğimi... Sarhoştum hatırlamıyorum... (:

Bunca şeyden sonra 2015 yılım alkol ve sigara ile geçecek.. nasıl girersen öyle gider diyenlere inat..12 gündür.. No sigara No alkol... Sigarasız günler benimle olsun ... İlerleyen aylarda yeniden bira içebilirim ama....
 Nasıl bu hale mi geldim.... 3 bardak portakallı votka.. meyve suyu bardaklarında idi. Bir de oturarak votka içince yağa kalkınca çarpıyormuş.. Bilmiyordum öğrendim.. otururken çok normaldim.. Dışarı çıktığımız andan 5 dakika sonrası yok...

 Bir arkadaşım dedi ki bende içip içip bir kere sarhoş olup hatırlamamak isterdim dedi.. SARHOŞTUM HATIRLAMIYORUM... Cümlesini kurmak ve onun altında dağıtmak isterdim; dedi.. ve bende pişmanlık duymaktansa... hayat da bir kere sarhoş oldum koptum.. ve anım var..(: Hayat da bir kere kopmalı... Hatırlamamak çok zor olsa da ... Arada derin boşluk ve sorular... Birileri soruları cevaplayınca çok komik oluyor ama...

2015 de herkese önce sağlık , huzur, keyif, para ve başarı diliyorum..

 Toplumsal mesajım da: Barış dolu,insan hayatının önemsendiği, ekonomik ferahlık ve demokrasi içinde yaşanan modern günler olsun..






Soldaki gelinimiz Fadik, sağdaki eltim Dilek
Aile saadetiydi...



CANIM AİLEM

$
0
0
 
 
 
 
 



Ödemiş'e arada sırada 2 günlüğüne ziyarete gidebilmek iyi oldu. Önceden böyle bir lüksüm yoktu.. Hep uzak çok uzaktım. Şimdi Muğla'dan arabana atladın mı 2,5 saatte gidebiliyorsun.. Aşırı uzaklıklar zor ..
Annecimmm & Ananem & Minik Elifim

 
Aslında bu karede annemde olsa 4 kuşak bir arada olurduk...

çocukluğum evim..

kuzenler

Annem ve kızları...
 
                          Benim tatlı ve huysuz kızım.. Sıcakkanlı Elif sarıldıkça ona yüz böyle...

2015 e girdiğimiz bu günlerde ailemi ziyaret ettik.. annemi çok özlemiştim.. Onu gördüm.. Oda bizleri görmüş oldu. Çocuklarım anane ve dayılarını gördü. herkese iyi geliyor aile ziyaretleri..
Erol & Fadik yeni ev almıştı.. Onları ev ziyaretinde bulunduk.. Hasan & Sezen yeni bebeklerine takımızı  taktık.. Ahsen Ada... Küçük bebeğimiz.. maşallah çok tatlı...


 
Ödemiş'de  çarşıda gezerken Hasan dayısı ile denk geldik. Ege'ye haydi gel seni bir gezdireyim dedi.. Emre'nin kaskını takıp gezdirip evlerine götürmüş ve Emre ile oynamışlar..
her zaman bir arada olamayınca insan ailesini çok özlüyor.. canım ailem benim... 

Oldu da Bitti Maşallah...

$
0
0

Oğlum resim çekilmekten hep kaçmıştır..
24.01.2015
Canım oğlum bugün ilk gerçek karnesini aldı. Bu zaman kadar kreş ve anokulu karneleri vardı.. Gerçek bir başarı gösterdi.. Okumayı yazmayı ögrendi. Sayıları zaten biliyordu.. Minik minik toplama çıkarma öğrendi.. Karne alma töreninde sınıfındaydık oğlumun babasıyla. Hepsi çok iyi idi.. Yani biz eskilerin anlayacağı ölçü Pekiyi..  (:  Tebrikler oğlum... Başardın.. Bir ömür boyu başarı seninle olsun..

Karneleri aldık..Tatili hakettik. Ama Haziran da sünnet düğünü olacağı için sünnet işleminin yapılması gerekliydi.. Ameliyathanede olmasından sa evde olmasını arzu ettim.Ameliyathane fobim var benim.. Oğlumu o buz gibi kimseyi tanımadığı ameliyathanelere gönderip genel anestezi almasına gönlüm razı olmadı.. Biz Ahmetle evde olmasına karar verdik.. Sünnetcimizi eve davet ettik.. Kanepeye çarşaf serdik.. Operasyon masamız hazırdı.Sünnetçi gelince Ege elbette kaçtı falan .. Teslim olmak istemedi. Zorla yakaladık.. İkna hop mop... Sünnetcimiz hızlı hareket etti. Hızlı bir şekilde olayı bitirdi. / dakika kadar sürdü. Lokal anestezinin etkisiyle hemen oyuna devam etti.. Fakat lokal anestezinin etkisi 12 de geçer demesine rağmen saat 10 civarında ağrıyor diye başladı. Ağladı ağladı..Verdiğimiz Dolven şurubunun ağrı kesici etkisi yetmedi.. Apranax 275 lik ezip meyve suyu ile karıştırıp içirdik. Daha etkilioldu ve sakinledi.. Uyudu..
Ertesi gün daha iyidi. Bardakla gezdik. Karton bardağın dibini açtık.. Hava almasını sağladık.. Sünnet külodu aldık ama.. Pipiyi tam koruyamadı.. Yeterli yüksekliği olmadığı için tam koruma sağlayamadı. Pipideki sargıyı sünnetden 2 gün sonra çıkaracaktık ama çıkaramadık.. Küvetde bkleyip yumuşayacaktı sargı.. Küvete oturmaktan kaçtı. Bir kere duş aldı çıktıi Sargı ıslandı kurudu. ):  Tam haftasında cuma günü küvete otumayı ikna ettim.. Yarım saatin sonunda kendisi yavaş yavaş sargıyı sökmeye başladı ve çok ağladı.. zor oldu.. Pipi bitik olduğu için yaralıydı.. Neyse ki sonrasında kurumaya yüz tuttu... Ve ne diyoruz oldu da bitti maşallah..
Sünnet anımızda bir çok arkadaşımız bizimleydi. Eltimler ve kayınpederim








. Annemler de gelecekti.. Kalabalık olacağı için yatırma sorunum da var.. Onlar 2 gün sonra geldi.. Annemlerin gelişi de beni ayrıca mutlu etti.. Her zaman gelemiyorlar ne de olsa...




Ankara 2020 Horizon Eğitimi

$
0
0


Hep Tübitak'la ilgili bir toplantı bir oluşum içinde yer almayı arzu etmişimdir... aslında TÜBİTAK'da bir bilim kadını olmayı da çok isterdim.. Şartlar içerisinde bu kadar olabilmişim... Şükreden bir millet içinden çıkan ben.... Halime şükrediyorum elbette.. Olduğum konumdan rahatsız değilim elbette...Sağlık Müdürlüğü olarak 3 arkadaş uçağa atladık ve Ankara'nın yolunu tuttuk.Benim iş gereği katıldığım ilk il dışı iş eğitimim idi.
Kurum konaklama durumlarını ayarlamadığı için .. kendimiz Tunalı Otel'de kaldık.Tunalı Hilmi caddesinde 3 yıldızlı bir otel... Odalar gayet iyiydi.. kahvaltısı 3 yıldız olamasına rağmen... En ucuz yıldızsız bir otel standardında idi. Açık büfe ama çeşit minimum düzeyde.. Fakat güvenli olması en iyi tercih nedeni... Otelin yan tarafında ki Starbucks kahvesinden gelen kahve kokuları tüm oteli kaplamış durumda idi.. gece 12:00 da otele girdik ve karşı koyulmaz bir kahve kokusu... Hemen aşağıya inip birer kahve içtik Yeliz'le ben ... Yumuşak bir kahve tercih ettik uykumuz kaçmasın diye...
Sabahında Ankara  TÜBİTAK binasına adım attık... Değerli konuşmacıları dinledik... Konuşmacılar arasında en çok hayran olduğumuz kişi Prf. Dr. Ahmet Çevik TUFAN idi.. Engin bilgisi ve sosyal zeka ve ballı sohbeti ile bizleri büyüledi.. Ahmet Hocanın annesi babası da profesörmüş. Eşide genetik profesörü.. Yeliz dediki: Şükriye ablacım bu adamın genlerinde var.. Çocukları da profesör olur dedi... Ki Yeliz'e katılmamak elde değil. :) :)   :)   Renkli geçmişinden anılarını da paylaşması çok hoşuma gitti.. Buradan saygılarımı da sanallıyorum ona...  :)

Avrupa Projeleri, TÜBİTAK Projeleri hakkında bilgiler verildi..
TÜBİTAK Projlerinin olmazsa olmazı AR-GE olması...
Fikrin oluşturulmasında Özgünlüğün önemi ...
Dünya literatüründe konu olmalı olcaksa proje konusu...
Tıp alanında icatlar yenilikler, değişimler..
Yürütücü, araştırmacı, raportör olabilmek,
Fikir iyiyse, doğru kurgu olmalı..
TÜBİTAK'da çağrılı programlar
Toplumsal sorunlara çözümler önceliğinde yer alan 7.4 milyar euro'luk bir bütçeden bahsedilmesi beynimiz de yeni ufuklar hissedildi. Ama TÜBİTAK'a bir proje kabul ettirmenin büyük bir prestij olduğu kabul edilirse, bu prestije ulaşamayacağımı açıklayayım buradan...




Ankara daki binaların ışıklandırmasına hayran kaldım. Büyükehir görüntüsünden uzak kalınca iyi geldi.

Eğitim den sonra Tunalı Hilmi Caddesi ağırlıklı olmak üzere..Kızılay meydanı, Sakarya Caddesine gittik. Kızılay İş Merkezinin en üst katındaki cafede Ankara manzaralı bir içecek içtik.. İçecek derken maden suyu.... :(   Anıtkabir ışıl ışıl karşımızdaydı.. Gece şehrin ışıkları... güzeldi..
Ankara çok sevdiğim alışık olduğum bir şehir değil.. Başkent olduğu için saygı duyuyorum..

Geri dönüş uçak yolculuğumuz türbilanslı ve uzun sürdü.. Rüzgardan dolayı inemedik. Yolculuk uzadı.. Ahmet cep telefonundan Uçak radar uygulamasından an be an nerelerde olduğumuz takip etmiş.. Allah korusun düşsek bulacak bizi.. Datça da denizin üzerinde dolaşıp durmuşuz... Sonunda 45 dakika havada fazladan gezdikten sonra hava alanına inebildik. Hostesler dedi ki.. neredeyse İzmir Adnan menderes hava alanına inecekmişiz. Fakat hava muhalefeti yüzünden İzmir de inişleri kapatınca.. Bodrum Hava alanına inmek durumunda kalmışız... Yoksa Ahmet'le Sabit bekle bekle ağaç olacaklardı.Uçaktan indik skandal devam ediyordu.. Yoğun yağış altında Muğla'ya dönüş yavaş ve sıkıntılı oldu.. her an acaba sel mi gelir kaygısıyla ilerledik... Yollarda zaman zaman dağdan inen çamurlu taşlı su akıntıları yolları kaplamıştı... yanlarda ki oluklardan haldır haldır akan sular da gerilimi arttırıyordu... neyse gece saat 03.00 de eve girince Ankara macerası sona erdi.. Önemli olan bir olayın içine sinmesidir..Ankara'ya gidişimi içime sindirmeyen, beni gereksiz yere üzen, çevremdeki kendimin seçmediği etrafımda olmak zorunda olan şahsiyetler.. Beni de çok üzdünüz... Umarım siz de yeri gelir üzülürsünüz.. Yaptığınız ilk heyacan sizinde içinize sinmesin... Böggggg... nefretimi de kustum.. iyi oldu...   :)




NİLSU 2 YAŞINDA

$
0
0
Benim güzel kızım 2 yaşına geldi.. yarım yamalak konuşmalarıyla  benim nazarımda koca bir bebek.. 2 yaşına kadar sağlıkla geldin bundan sonra ki yaşlalarını da önce sağlıkla ve neşeyle gçeirmeni isterim.. hep beraber olalım canım kızım... Dördümüz baban , ben abin ve sen..
Senin için evde minik bir pasta keseriz babanenle birlikte diye düşünmüştüm.. Ama değerli arkadaşım Yeliz , ısrarla planı yaptı. Akşam yemeğini de bende yeriz dedi.. pastamızı da o aldı . 2 yaşına Kayra ve abinle oynayarak girdiniz. tabi bir çocuk bir çocuk.. hemen mutlu oluyor oynuyorsunuz... Kayra ile pastayı elinizle mıncık mıncık yediniz... engellemedik de pastayı da hallettiniz... Çok kakaolu oldunuz siz şeker çocuklar...
Minik kızım kocaman güzel, başarılı bir kız olduğun da da büyük doğum günü partilerini de burada blogumuzda paylaşalım.. Kendi çapımızda sonsuz bir hatıra bırakmak üzere..

Bu güzel geceyi bize hazırlayan Çınar Ailesine teşekkürlerimizi sunuyoruz... Demiral Ailesi olarak...Yüreğinize sağlık ...







AKYAKA VE KIZILAĞAÇ'DA DOĞA İLE GELEN HUZUR

$
0
0



Bu resimde kızım ön planda ve arka fon flu farkındamısınız.. profesyonelliğe adım attığım odaklanmış bir resim bu. Puhha hahhaaaa... ha ha (: Güzel ama yine de..
Baharın gelmesiyle, güneşin yüzünü görmemizle evden dışarı ...Doğanın uyanışını yakından görmek mutluluk veriyor. ağaçlar, çimenler papatyalar harika..







22 Mart 2015 de ..Kızılağaç köyün ormanın kenarı ve aynı zamanda ana yol kenarı olmasıyla çok kolay bir şekilde gittik. Köyüler gerçekden çok sıcak kanlı.. muhakkak konuşuyorlar.. Genci yaşlısı selam veriyor. Motorsikletle giderken arkadan kadın.. Kolay gelsin napıyonnuuuzzz diye seslenip geçiyor.. vınnn diye.. (:
Nilsu ve Ege doğaya bayılıyor. Çok keyif alıyorlar, yüzlerinden belli oluyor.. Bir oraya bir bu yana minik kuzu yavrusu gibi koşturuyorlar.. Canlarım benim..
5 Nisan 2015 de Akyaka ve Çınar tarafındaki eşsiz orman ve deniz keyfi..

Akyaka kıyılarında babakız keyfi..
Hava güzel ve havalarıda yerinde ..
Akayaka da mükemmel sakinlik ve deniz ve kıyı...


 Kızılağaç köyünde..

Biz anne kız mavi kotlarımızla mükemmel anne kız uyumu içindeyiz ama..

Bu benim ön nesne flu arka net ilk resmim..

Canlarım doğada iki talı kardeş.. onlar benim çocuklarım...

 Çınar plajı ilkbaharda başka keyifli..Çınar sevdiğim bir mekan.. kahvaltıları bol reçelli olsa da.. Denizi buz gibi olsa da... (: Doğa ile denizin uyumu bir başka burda..


 doğa ve ailemle bir selfie...


haydi oğlum tırman en tepeye...





Denize taş atan tatlı kızım benim... 

9 Nisan 2015 Doğum Günümüz

$
0
0

Sabah işyerin de arkadaşlarım bana supriz doğum günü pastası kestiler.. Gerçekten mutlu etti beni.. facebookdan yazılan doğum günü mesajlarım ve telefonla gelen tebrikler harikaydı. Öğle arası Ahmetle beraber kebap keyfi yaptık. Başbaşa..
  Gelelim Mehmet Ege'nin doğum günü kutlamasına.. Tüm sınıf arkadaşarı doğum günlerini Özlem Pastanesi 2 de kutladı bizde orada kutlayalım dedik. Sınıf arkadaşları ile.. Keyifli ve kolay oldu.. Misafir gibi gittik .. Hazırlık falan yok. Pastaneden kurabiye ve yaş pasta ikramı .. çaylar içecekjler .. oh mis..Evde kutlamalara göre eee haliyle biraz maliyetli de oluyor.Ama hiç yorgunluk ve stres olmuyor...No problem.. (:


 İyiki doğdun Mehmet Ege...
Canım oğlum.. Yakışıklım.. canımın içi çocuklarım.. Sizleri çoook seviyorum..bu doğum günümüzdeki dileğim.. Mutlu sağlıklı ve huzurlu bir yaşam diliyorum eşim ve çocuklarımla.. Çok şükür hallerimize... Aman maşallah diyorum kendimize...











SÜNNET DÜĞÜNÜMÜZ..

$
0
0


Canım oğlum.. Şehzadem Mehmet Ege... Canım kızım Minik Prensesim Nilsu...




  6 Haziran 2015 Aydın Ortaklar














6 Haziran 2015 de olacak olan sünnet hazırlıklarımız 4 Haziran'da başladı. Öğleye doğru bir çok bayan geldi. Hamur kesme ve yuvalama için. Gelirken herkes bir hamur işi getirmişti. Sonra onları ikram ettik çay eşliğinde.. Tam bir imece usulü düğün hazırlığı oldu. Eltim Dilekle beraber aşağıya yukarıya in çık .. İkramlıklar ve çaylar için.. Bende hamur kestim.. Yaprak sardım.. Azıcıkta sıkma yuvaladım..Yorucu bir gündü. Bir çok kadının emeği geçti. Buradan herkese  teşekkür ediyorum.Akşama doğru annemle ananemle geldiler. Kardeşim Hasan getirdi. Düğün hazırlıkları için onlarda yanımdaydı.






Ertesi sabah güne skandalla uyandık.  Etler gelmişti sabah erkenden ve herkes et doğramak için aşağıya inmişti. Kayınvalidem ve annem.. ananem uyuyormuş. Neyse saba 9 a doğru uyandım ve kaltığımda koridorda kayınvalidem ananen nerede? diye bana sordu. Ben de ne bileyim yanınız da değilmi? dedim. O da yok hayır dedi. Panik halde odalara baktım. ananem yoktu. Ahmeti kaldırdım kalk ananem yok diye. Ahmet de şaka mı diyor bana.. Yooo hayır yoktu.. Üst katları kontrol ettim yoktu. Aşağıya anneme haber verdim . annem panikledi. Ahmet diyor ki ayakkabılarına bak.. duruyormu.. Baktım duruyor.. Ahmet... sence ananem hangi ayakkabıyı giydiğini öenmsemişmisir dedim.. Ayakkabı kapının önünde ama kendi yok.. hemen pijamamın üstünü çıkarıp tşört giyip .. Egenein bisikletine atlayıp Ortaklar sokaklarında ananemi aramaya başladım.. Ahmet arabaya atladı.. Babam öylesine.. Annemler de sokaklarda koşarcasına.. Kayınpederim karakola gitti. Belediyeden anons edili. Sokaklarda panik halde dolaşırken hep denk geliyorduk birbirimizle. Ama ananem yok.. Alzahmir hastası.. aklıma kötü kötü senaryolar geliyordu. Tren kalkerken trene binen yolculara baktım. Trene binip gitse...... Allah korusun. Neyseki çarşının ortasında denk geldim kayınpederim dediki... ananen şu arabanın içinde... Gittim baktım içinde.. Ohhh dedim.. Gencin birini durdurmuş.. Çocuğum ben kaybol
dum demiş.Çocuk da onu aklı başında zannedip Ortaklarda dolaştırmış.. Burası mı burası mı teyze diye diye... Neyseki anonsu duymuş ve Belediyeye getirmiş. Yaa kabus ananem bulununca sona erdi... Ananem evden çıkarken bu arada Ahmetin ayakkabılarını giymiş.. (: (: Hah aaahhhaa ha .. çok kommikti bu kısmı... Ah ananecim.. Oysa eşyalarına o kadar düşkün dü ki.. Nasıl kendi ayakabılarını giymeden gider.. Ama o küçük çantasını unutmamıştı çıkarken.. Çılgın... Neyse bulduk ya.. Derin nefes aldık..



 5 Haziranda akşama kadar etler doğrandı.. 2 düve kesilmişti. Etler uzun sürdü tabi.. Akşam yemeğimiz oldukça kalabalıktı ve.. Kelle ve  işkembe çorbası.. Yaprak sarması. Kuru fasulye  pilav kızartma... Bir gün önce emek veren herkes yemeğe geldi.. Yakın akrabalarda. Sünnet düğünü başlamıştı çoktan.. Kardeşlerim Yusuf ve Erollar da geldiler.. Gece Ortaklarda lunapark vardı. hep beraber orayı gezdik.4 gece üst üste gezmiş oldum. Kardeşlerim otelde kaldılar.. Annemler ve biz evdeydik..

6 Haziran 2015 sabah 8 de davullar çalmaya başladı. Erkekler keşkek dövüyordu.Davul zurna eşliğinde. Ege çok uykusuzdu. Nilsu da öyle gece geç yattılar. Ama sabah erkenden kalktılar. Nilsu haliyle eziyetliydi biraz. Egeyi banyo yaptırdım. Kendim yıkandım. Ve kuföre gittim. Saçımı fön çektirdim. Geldim giyindim.. Ve davetliler gelmeye başladı.. Sürekli birileri geliyor. Sürekli birilerini öpüyordum. Öpüyordum.. Islak terli yanaklar.. Yanaklarımı tükürüklü öpenler... İşin en zor kısmı.. Öpüşme anları..

Yetişemiyordum gelen bayanlara.. Ellerinde hediyeleri (okuntuları.. tabak -bardak- tencere tarzı) arkamda duran Fadime'ye veriyordum. O içeri koyuyordu.. Elimi sadece arkama bakmadan arkaya uzatıyordum ve eşyalar alınıyordu elimden. Sonra arka hediye toplayıcım Galibe ablaydı. O daha profesyoneldi. Daha elime değer değmez poşetleri kapıyordu.. Çok rahatlattı beni. Kimisi para veriyor. Kimisi hediye. Erkekler zarf içinde para verdiler Ahmete veya babasına.. Onlarda getirip getirip bana verdiler zarfları. Okadar kalabalık oldu ki..İnsanları öpmeye yetişememekten belli oluyordu. Her yer insandı. Mevlüt okundu yemekler yerken.. Mevlüt bittikden sonra da ilerleyen saatlerde rakı sofraları kuruldu. Rakıya eşlik edebilecek ezine peynir kavun et kavurma ile masalar donatıldı.Erkeler tadını çıkardı.




Sevgili iş arkadaşlarım ve eşleri ile geldiler. Yanımda oldular. Renk kattılar düğünümüze..





Sünnetimize Egenin sınıf arkadaşlarının aileleri ve Öğretmenimiz Engin Bey de geldiler. Ayrıca renk ve mutluluk kattı. Fayton eşliğinde yürüyerek konvoy yapıldı.










Payton alabildiği kadar çocuk bindirdi arabasına. Değişik oldu. Yolda bir ara duruldu ve harmandalı oynandı.Konvoydan sonra evin önünde çocuklar dans ettiler oynadılar.








Veliler yaya eşlik etti.






Ege malesef hiç oynamadı. Öğretmeni azıcık ısrar etti oynaması için.. Ağlamaklı bir hal takınıp yanıma geldi.
Öğleden sonra 5 de kuaföre gittim.. Bekle bekle sıra bana en son geldi.. Düğün sahibi olarak en son ben çıkabildim kuaförden. Ege arayıp duruyordu anne beni kim giydirecek.. Ahmet almaya geldi Egeyle beni. Nilsu yanımda uyumuştu kuaförde azıcık dinlendi. O uykulu bir halde iken saçını yaptırdım. Tacını taktırdım kuaföre. Bende taçımı taktım bu arada..

 Eve bir geldik ki giyeneceğiz.. Giyenecek oda yok.. Her yer misafirle dolu.. Eşyaların biri o odada biri öbür odada herkes kapı kilitliyor giyineceğiz diye.. Ahmetin takımını al o  odadan öbür odadan ayakkabısı.. Ahmet banyoda giyindi.. Nilsunun gelinliğini bulamıyorum. Her yer karışık.. Kalabalık birbirine girmiş durumda. Neyseki giydirdim çocuklarımı ve giydi Ahmet hooooopppp sıyrıldık kalabalıktan.. Havuza gittik. Açık hava mis gibi. Sakin iyi geldi bir an nefes aldım. Havuz masmavi.. Karşıda yemyeşil dağlar.. Beyaz lila masa düzeni.. İç açıcı...Yüzüm gülmüştü...

 Bu arada bir sigara molası vereceğim.. Yazabilmek için..




Sünnetimde en çok özendiğin beklediğim an gelmişti çok mutluydum. Giyinmiştik. Harikaydık.







Hepimiz  ve çok mutlu bir şekilde gelmiştik. Gündüzünde herkesi yedirdik içirdik bol bol . Yemekler boldu. Katılım çoktu. Gündüz beklentiye cevap vermişti. Sıra gecemizde idi.
Ama ama hava bulutlandı..
Düğün başlamadan yağmur çiselemeye başladı..
 Vee panikledim . Stres olmaya başladım..
Düğünü başlatmak istedim hemen ama..
Kayınvalidemler  kayınpederim yoktu..
Çoğu kişi yoktu ortada..
Bekliyordum çaresizce..
Saat 8 i geçmişti ki..


Evet evet düğünümüz başladı..









Mehteran eşliğinde Ege bir tahtla sahneye taşınırken biz de arkasından eşlik edip masamıza geldik.




İlk dans müziğimiz Kayahan dan Sen Her Şeysin şarkısı olacaktı onunla giriş yapacaktık. Orkestra ilk şarkıyı yanlış girince bekledik.. Veeee

 Seninle her şeye varım ben 
Sen benim uğurlu yolumsun 
Yıldızlara yürürüm senle 
Sen iste canım senin olsun 

Sen her şeysin 
Canımı canına katabilirsin 

Cayarsam senden 
Beni şu ateşe atabilirsin 

Sen sen benim için 
Teksin bu dünyada 
Meleksin bebeksin her şeyimsin benim 
Yaşayamam sensiz yaşamam asla 
Doyulmaz balımsın kelebeksin 

Sen sen benim için 
Sıcak bir güneşsin 
Bugünlerin yarınlarım her şeyimsin benim 
Göstermesin tanrım yaşatmasın bana 
Nefes bile alamam yokluğunda 

Sen sen benim için... Bu da bizim şarkımız.. Sözleri harika...

İlk dans ve bir kaç hareketli müzikle devam ediyorduk ki..Yağmur çiseledi..Ve müzik ara verdi..
Biraz bekledik geçti ve devam ederken.. Yağmur azıcık daha attı..Damlaları azıcık daha iriydi.. Söke'de bardakdan boşanırcasına yağmur yağıyormuş.. Duyumlar geliyordu.. Eyvah dedik yağmur bu tarafa da gelir..Ne yapsak ne yapsak derken.. Kapalı düğün salonu arandı ve.. Acil apar topar davetliler ve orkestra biz oaraya taşındık.. Tabi orası önceden ayarlanmadığı için dağınıktı.. Ama bu eğlence devam etmeliydi..Ve orda devam ettik.. İçim buruktu.. O güzel havuz başında olmadı... Ama yine ailemiz ve en yakın arkadaşlarımız ve bizi önemseyen kişiler oradaydı. Orada devam ettik düğünümüze.. Kına gecemizi yaptık..Avucunun içine kına yakılan Ege hiç de mutlu değildi.. Kısa bir süre sonra kınayı attım elinden.. Islak mendille sildim elini temizledim.. 
Takı törenimiz sırasında Ege baktı ki oooo paralar ve altınlar geliyor kuzu kuzu durdu.. Çok hoştu..
Pastamız kesildi.. Verilen  tabaktan Ege'ye yedirmek istedim.. O benim değil diyerek yemedi.. Sonunda pastasından da yiyemedi..Ben de yiyemedim.. Hep derler ya.. Kendi düğünümüzde yemeklerimizden yiyemedik diye.. Doğruymuş.. Heyecandan ve misafirlerle ilgilenmekten rahat rahat yiyemiyormuşuz anladım...Düğünüm sonrası tam 4 kilo zayıflamış buldum kendimi... 

Düğün sahibi olunca herkesle ilgilenmek ve herkese yetmek istiyorsun.. Herkese merhaba diyorsun ama.. Doya doya ilgilenemiyorsun.. Azar azar ilgiyi eşit dağıtmaya çalışıyorsun..Bu da düğün sahibi olmanın zor yanlarından.. Misal ailemle doyasıya oynamak ve onlarla bol bol resim çektirmek isterdim ama olmuyor işte..Herkes bizi önemsemiş gelmiş sağ olsunlar.. Bizde onları önemsediğimizi hissettirmeliyiz dimiii ama....

Sonunda düğünümüz oldu da bitti maşallah.. Kapalı düğün salonunda da devam etti eğlencemiz ama... İçimde bir burukluk kaldı malesef.. Üzüldüm düğünümün havuz başında tamamlanamadı.. Ama teselli bulmak lazım.. Her şerde bir hayır vardır diyerek.. Kısmet değilmiş.. Her şeye rağmen Mutlu bir düğün oldu.. Kimseye bir şey olmadı.. Nilsucum çok başına buyruk kaldı ama bir sıkıntı olmadı.. İçenler oldu bol bol.. Ama hiç taşkınlık olmadı.. Çok kişi geldi.. Kimsenin tadı kaçmadı.. Kalp kırılmadı.. Güzellikle başladı güzel bitti... İnşallah oğlumun ve kızımın düğünlerini yaşarız...
















































canım coçuklarım... sultanım ve şehzadem...








Kınasında hiç yalnız bırakmayan Emre..







MEGA İTALYA GEZİMİZ

$
0
0


ROMA

12 Haziran 2015 gecesi saat 1 de uçtuk Roma'ya doğru.. İtalya saati ile gece 2 buçukta Roma'daydık. Havaalanında otobüsümüz bekliyordu. Rehberimiz Pemra eşliğinde konaklayacağımız otele gittik. Roma Prenses Otel .. Sabah 10:30 da kahvaltıya inip Saat 11:00 de panoromik Roma gezisi yaptık. Romayı otobüsle gezdikten sonra. Önemli yerleri rehber eşliğinde gezdik.

Roma Collosseo (Arena) Roma forumu.



Vatikan.(San pietro Katedrali)






İsviçreli Vatikan Muhafızı hepsi aynı cüssede ve kilo almaları yasak olan askerler...
Dan Brown'un Melekler ve Şetanlar kitabında İsviçreli askerlerin bol bol mevzusu geçiyordu. Kitabı gitmeden bitiremedim. Gelincede henüz bitirmedim .. Ama az kaldı bitireceğim. Çok keyifli bir kitap.. Zaman ayıramıyorum okumaya...




Vatikanın görünümü




Vatikana giriş kuyruğu arkamız kadar önümüzde de kuruk vardı. San Pietro Kilisesinin üstüne çıkacaktık Roma manzarası için ama kuyrukta bekledik bekledik. Dakikalarca hiç ilerleme olmayınca çıktık kuyruktan.


Vatikanın içinden bir kare



İtalyada sanatın en çok geliştiği heykeller



Fontana di Trevi çeşmesi.. Bizim Türkler Aşk Çesmesi koymuşlar ya ismine... Önünde aşk dolu bir  bakış attık birbirimize. Fontana Trevi bakımdaydı biz gittiğimizede. İtalyanlar tarihi dokuları belirli yıllar arasında düzenli bakıma alırlarmış. Bize göre belirgin bir deformasyon yokken bile. Onlar tüm taş dokunun röntgenlerini çekmişler. Şimdi henüz neresinde deforme var onun tespiti aşamasındaymış. Bir seferde tüm sorunlar giderilip tekrar tekrar bakıma girmezmiş.Bizim ülkemizde de bu sene şurasını hızla yapalım. Seneye de  3 yada 5 günde şu kısmı yapılır özensiz. İtinayla koruyorlar tarihi dokuyu.






Vittoriano Zafer Anıtı





İspanyol Merdivenleri  (Piazza Di Spagna)




Karşıdaki insanların bulunduğu sokak dünya markalarının olduğu bir sokak Roma'da..


Meydanının bu kadar popüler olmasının nedeni meydanda yer alan şehrin ünlü merdivenleridir. 1723-1726 yılları arasında Francesco De Sanctis tarafından Kral XV. Louis için tasarlanan İspanyol Merdivenleri’nin yapım amacı üst bölümünde yer alan Trinita dei Monti Kilisesi’ne meydandan ulaşım sağlamaktır.
İspanyol Merdivenleri’nin alt kısmına Roma’nın ünlü çeşmelerinden olan kayık şeklindeki Fontana della Barcaccia yer alır. Şehrin en ünlü alışveriş caddesi olan Via Condottide merdivenlerin hemen karşısında yer almaktadır.

Roma şehri tamamen bir tarih yüzyıllar öncesine götürüyor insanı.. Dar sokakları 1000 yıllık 500 yıllık evlerin içinde hala yaşam var.Kepenkleri kapalı yaşasa da İtalyan insanı.. Hayat dışarıya camlardaki çiçekleri ile ile yansıyor.. Kısık kör lamba ışıklarıyla da yaşandığını belli ediyor.

Roma gezimizde gruptan genç bir aile ile tanıştık.. Ufuk & Serkan.. Akşam için Roma gecesi için beraber çıkarız diye kararlaştırdık.. İlerleyen saatlerde onlar bizi Muğla'dan katılan başka bir çiftle tanıştırdı.. Güliz & Ulaş çifti. Tatilimizi hep beraber keyifli  ve eğlenceli geçirdik.Yeni ülke tanırken yeni insanlarla tanışmak da güzeldi.

2gün Napoli & Pompei gezisi vardı. Aslında ben Pompei'yi görmeyi çok istiyordum. Belgeselini ve filmini izlemiştim. Etkileyici idi. Her ne kadar Napoli turuna katılmak istesem de. Roma gibi güzel bir şehirde 1 gün gezinmek yetmeyecek gibi geldi bize.. Gitmek yada kalmak arasında epeyce kararsızlık yaşasak da.. sonunda Romayı 2 gün boyunca yaşamaya karar verdik ve kaldık..





Piazza Navona: Meydanlara doyacağınız Roma gezisinin en renkli alanı. Etrafta koşuşturan çocuklar, sokak gösterileri, müzisyenleri ile hep canlıdır. Çevresinde de bolca cafe-restoran bulunmaktadır. Sürpriz yaşamamak için fiyatlara önceden dikkat etmek gerekir.Navona  en beğendiğim meydanlardan biri oldu.



Roma da iki gece boyunca Piazza della Rotonda meydanında takılmayı tercih ettik. Pantheon Tanrıların Tapınağının önünde... Önümüzde 2000 yıllık bir yapı duruyordu. ve biz ona bakarak sohbet edip bir şeyler yemeyi ve içmeyi sevdik. Ortamın ambiyansı harikaydı. sokak müzisyenleri, satıcılar, gösteri yapanlar ve bir çok insan.. Çok renkli bir meydandı.. O meydan da Sofia Loren in de evi varmış.. Rehber demişti ki: Paran yetmez bu meydandan ev almaya...... Yani ben hep deniz manzaralı bir ev hayal ederim... ama Pantheon manzaralı bir evde oturmak ulaşılmazmış meğer.. benim açımdan tabi... Çok güzeldi.. M.Ö 50 yılında yapılmış bir tapınak.. M.S.120 de yangından sonra yeniden yapılmış... harika bir mimarlık eseri.. ama o tarihi dokusunun verdiği hazzı ancak görerek hissedebiliriz.. Biz doyasıya yaşadık. Yıllarca yaşamın devam ettiği  önemli bir eserin önünde iki gecemizi keyifle geçirdik.


                                                  Jolly Tour gezi grubumuzla....




Pantheon da iki gün üst üste rast geldiğimiz sokak sanatçısı .. ban ona nacizane Çirkin Rockcı adını takdım. Ama sesi harikaydı. Çok keyifle dinledim. Çok zayıf ağzı bakımsız bir adamdı.. Ama ses çok güçlü..






Bu resmi de garson kız çekmişti. Bir ara biz kızlarla sokaklarda gezinirken. garson kız muhabbeti koyulaştırmış bizim beylerle... vay vay....(:       Espirisine tabi.....


Roma'da il İtalyan lezzetlerini yediğimizde bayıldık.. Açılışı bir makarna çeşidi ile yaptık.. Ortaya bir tavuk göğsü ızgara söyledik.. Ahmet'le nefis nefis yedik. Birde karşımızda canlı müzik yapan bir sokak müzisyenleri vardı.. Makarnaları yedik.. Tavuklar gelmedi. Bizde dedik ki .. Bunlar siparişi anlamadı.. geçikti. Eee yemekden sonra sigaramızı da içtik.. Hesabı ödedik. 25 euro biraz fazla almışlardı. Mekanlarda oturma parası alınıyor ya.. Bizden oturma parasını fazla aldılar canlı müzik falan da etkiledi sandık. İlerledik sokaklarda biri bana dokundu. Bir baktım garson.. Bir geldim. not peoople .. insan yok.. gitmişsiniz diyor. Tavuklarınız gelecekti diyor.. Eeeee gelecekti ama anlamadınız sandık.. Bu kadar geç olur mu.. Neyse paket yaptırdık. Attık çantaya akşam üstü elimize alıp arkadaşlarla atıştırdık. Dil sorunu azıcık hissedilse de . Hiç sıkıntı çekmedik. Her türlü anlaştık. pazarlıklar ettik.. 

İlk aldığımız şey Roma Forumunda selfie çubuğu... Ay ne eğlenceli bir çubuk o...Çok güzel resimler çekiliyordu onunla. 10 euro dediler.. Pazarlık ettim 8 euroya aldım.. haa haa... Evet eğlenceli resme bir örnek alt kısımda... (:


ROMA ROMA ROMA   NE KADAR TARİHSİN SEN

ROMA ROMA ROMA NE KADAR SANAT ESERİSİN SEN

ROMA ROMA ROMA NE KADAR KORUNMUSSUN SEN

ROMA ROMA ROMA NE KADAR DİNDARSIN SEN

ROMA ROMA ROMA NE KADAR KATOLİKSİN SEN

ROMA ROMA ROMA NE KADAR  KÜLTÜRSÜN SEN...




Tiber Nehrinin gece yansıması.. Nehrin kıyısı inanılmaz kalabalıktı.Her yer cafe ve insanlarla dolu dolu. Tiber neherinin kıyısında oturduk. Zorla bir masa bulduk. Romada Tiber nehrinin kıyıları gece 12 ve insanlar dolu.. Her yer cıvıl cıvıldı. Bir meydanında açık hava eğlencesi vardı. İtalyan gençleri ellerinde içecekleri meydanda kendi müzikleri ile dans ediyorlardı. Kalabalığın içine girip dans etmeyi çok istedim içimden ama çok yorgundum.. Sadece seyrettik. Piyanist şantör edasında bir erkek müzisyen ve eğlenen İtalyan gençleri..

İtalyanlarda disco tarzı eğlence amerikan kültürü olduğu için pek tercih edilmezmiş.. İtalyanlar çok milliyetçi. Kendi kültürlerini lezzetlerini mimarilerini eserlerini korumuşlar. Bizde milliyetçilik duygusunun ne kadar yetersiz olduğunu anladım.. Kültürümüzü yozlaştırmışız. Ben mesela discolara bayılırım. Türkü barlara pek haz etmem.
Bundan böyle Sebastian Türkü barlar favorim... (: Bir kaç eğlence mekanı gördüm mesela gençler ellerinde içecekleri.. Bahçesinde önünde ayaktalar ve sohbet ediyorlardı. Müzik çalıyor yerlerinde sallanıyorlar.

Romada hayat farklı..

Yemekleri pizzaları çok lezzetliydi gerçekten. Ve bu insanlarda obes göze çarpmıyordu. Makarna ve  pizza yiyorlar. Çocuklarını fast foodu yasaklamışlar. Fast food onlara göre daha zararlı. Her ne kadar bize de pizza ve makarna unlu gıdalar olsa da; sebzeyle destekleyip ve de porsiyon ayarlaması yapınca hiç de kilo olarak kalmamış onlarda. Kilo almıyorlar. Tabi kahvaltı bizimki gibi değil . Sabah kalvaltısının da  Fransızlar gibi bir kruvasan bir kahve reçel ya da çikolata...  Kesinlikle yeteri kadar yiyip saatlerine dikkat ediyorlar.  Ama pizzalar enginardan tutun kabağına balıklısına.. Her türlü pizza yapıyorlar. Makarna çeşitleri de öyle. Sebzeler grill az yağlı ve az pişmiş sebze.. Yediğim her yiyeceği beğendim.. Pancarlı makarnadan tutun da somonlu lazanyaya kadar..

Roma da kaldığımız otelde banyoda alafranga tuvalete benzer bir klozet gibi bir şey daha vardı.. Şimdi bu Avrupa tuvaletlerinde biliyorum taharet suyu yok.. Ayak yıkama yeri yapmışlar dedim..Ama yinede çok da lüzumlu bulmadım. Rehberimiz Pemra'ya sordum. Oda bir kahkaha attı. Bu otele çok Türk grup geldiği için otel Türk müşterilerin memnuniyeti için masraf etmiş bir taharetlenme klozeti koydurmuş meğer otel.. Çok komikti... Enteresandı..
Bazi tesislerde lavabolar ayakla yerde pedallı. Pedalı basıyorsun su akıyor. İlk seferinde musluğa oldukça el salladım. Kafasına vurdum. Allahım bu su nasıl akacak acaba derken yerdeki pedalı fark ettim.. Ha haaa hha




Roma meydanlar ibaret dedi Bizim Pemra.. Evet bir çok yerde meydanlar var. Ve bu meydan da çok keyifliydi. Adını unuttum iyi mi..:(  Bir daha ki yurt dışı gezimde elime not defterimi alıp isimleri ve gezdiğim yerleri sırasıyla not alacağım. 7 gün boyunca sürekli gezince ve bir günde 3 yada 4 şehre gidince, tarihi doku da çok farklı bir çizgide değilse kafa karışıyor. Hızlı yaşıyoruz çünkü gezilerde. Ve bu meydanın başlangıç noktasında polise sorduk. Meydanda bira içmek yasak mı ? şaşırdılar bu soruya .. hayır dediler. Ne bilelim şimdi umuma açık bir meydanda parkta bira içmek bizde sıkıntı oluşturabiliyor ya.. Tutuklanmayalım bir de... (: İç güdüsü ile Onaylı bir şekilde yayıldık meydana.. Cipsler biralar... yayıldık yere.. Çok keyifliydi. Başka bir turist de bizim rahatlığımıza bayıldı. ve bizden izin alıp bizim resmimizi çekti.

                       
                                                       Meydan keyfimiz


                       
                            Roma da bir tarihi  kalıntı manzarası ve her yer tarih tarih...


15 Haziran 2015 FLORANSA
Sabah kahvaltısından sonra sabah 8 de hareket Floransa'ya...  Floransa da harika bir şehirdi. tamamen tarih, sanat, kültür, mimari, müze, kule, katedral ve Michelango kokan bir şehir..Mitoloji gibi.. Hikayeler var. Mesajlar var şehirde.. Korunma saldırı, tedbir bilim fikir var hissediliyor. Güzellikler içinde yaşamış insanlar hep oralarda.. Altın kapılar falan.. İşlemeli kabartma sanatlı.. 25 yılını vermiş biri o muhteşem eseri yapmak için. Yani sabır var. Emek var. Özen var Floransa'da..Planlı  ileri görüşlü yaşanmışlık var. Güzeldi verdiği his.. 


Michelangelonun ünlü Davut heykelini gördük. Tümü bir ucuz mermerden yapılmış. O kalitesiz mermeri bu derece işlemek imkansızmış oysa.. Michelangelo başarmış. Yapılan her heykel bir mesaj vermek içinmiş. Tabi eskiden medya gazete internet olmadığı için. Güç otoriteleri heykeller ve resimler yaptırmışlar katedrallerine meydanlarına.. Gücü korkuyu yada zenginliklerini öyle dile getirmişler.

 Medici Ailesi Floransa'ya damgasını vurmuş Zengin ve nüfuslu aile.. Kendilerini korunaklı bir ev yapıp iş yerine gidip gelmek için gizli geçit bir yol yaptırmışlar.. Köprü yapılıyor üzerine de iş yerleri dükkanlar.. Dükkanların üzerinde de ev ile iş yerlerine gidip gelecekleri gizli yol.. İtalya'da gizli geçitler epeyce yapılmış. Vatikan'da da vardı gizli geçitler.. Gizemi arttırıyor.

Katedralin çan kulesine çıktım. 414 basamak.. dar merdivenlerden.. Loş bir aydınlatma.. İlk başlangıçta dar alan sıkıntısı hissettim. Heyecanlandım. Kalbim hızlı hızlı atınca biraz enerjim düştü ama.. Çıktım kuleye.. Manzarası harikaydı. Tarihe yukarıdan bakıyordum.

Floransa'da yağmur yağdı. Bu sürede bir cafe de oturarak kahve içip Tiramisu yedik. Ama tiramisu hiç Türkiyedekilerle benzeşmiyordu. farklı daha yumuşak ve kremamsı bir tatlıydı. Güzeldi.





                              

Floransada öğle yemeğinde kırmızı et biftek.. İtalyan kırmızı şarabı... Ve taş fırında pizzalarımızı söyledik. ne kadar yumuşak ve lezzetli bir etti. Kemikli kocaman bir et olmasına rağmen çok lezzetliydi. Rahat rahat yedik.Taş fırın pizzaları da çok ince ve inanılmaz lezzetliydi.



Davud Heykelinin olduğu Uffizi sarayının meydanı. Floransa



PİSA

Pisa şehri küçük sesiz ve sakin bir şehirdi. Dünyaca ünlü Pisa kulesi ve katedralini gördük. Miracoli meydanında gezip küçük hediyelik eşyalar aldık. Buradan pinokyo tahta oyuncaklar aldım çocuklara .. Küçük bir Pisa Kulesi aldım kendime de..  Bol bol resim çekildik. Dünyaca ünlü bu eğik kuleyi kaldırma resimleri.. Çok eğlenceli idi. Bunca zamandır resimlerini görüp şimdi orda olmak harika.... Pisadan sonra otelimiz Montecatini de küçük bir butik oteldi. Oteli bulmak biraz zaman aldı rehber için ama biz hiç gerilmedik. Her anın tadını çıkardık...Oteldeki tek balkonlu oda bizimdi. Pemra'nın tavsiye ettiği bir restaurantta akşam yemeğimi yedik şaraplar içtik. Nefisti..
 Sabah kalktığımızda oteli işleten bayan yaşlı biriydi. Israrla benim çayımı doldurmak istiyordu. Bayan garson ona diyor ki: Bırakın kendi alır onların. Oda ısrarla sen git ben dolduracam .. Bütün bunları beden dilinden anladım.. Çok komikti. otelin sahibi bayan bütün herkese bulaşıyordu..  Arkadaşım içtiği çayın fincanı kahvaltıdan sonra temiz fincanla yenilemek istemiş . Hanımefendi izin vermemiş . Ama arkadaşım ısrarla almış temiz fincanı. İtalyanlar gereksiz işten kaçtıkları için 2. fincana ne gerek var felsefesine çok uymaktalar. 



Bu resmi çekebildiğime çok çok mutluyum. Çünki dünya klasiği olmuş bir poz.



Haydi Ahmetciğim Pisa'yı düzeltebilirsin.















Ek turlardan olan San Gimione, Siena ve Lucca turuna katıldık..




SİENA




Sienanın evlerinin dokusuna bakınız ne kadar büyüleci...

 2 saat süren bir yolculukla güzel Toscana bölgesini izleyerek Siena'ya vardık. Siena X1. yüzyıldan kalma yaşayan tarihi bir şehir. Burada ki kızıl ve kahverengi tonlarındaki o tarihi evlerde oturanlar 7 göbek Sienalılarmış. İtalyanın başka bölgesinden biri gelip parasıyla ev alamazmış. Milliyetçilikten öte bölgecilik de çok fazla buralarda. Şehir araba trafiğine kapalı. Ortaçağ'ı temsil ediyor. Hiç bir dokusu bozulmamış.. Dar sokakları.. Evlerin dış cephelerinde at bağlama halkaları.. Bir ara o dar sokaklarda atlarla ilerlerken ki nal seslerini hayal ettim.. Ben evin içindeyim.. falan filan.. Hihhiii.. (: Güzel bir yer.. Tarih her yerde..Bu Siena şehrinde Piazza Del Campo eski Roma Forumu... Palio at yarışları burada olurmuş. Ve bu meydana bakan evlerin balkonları yüksek paralarla kiralanırmış.. Evler metre kare olarak çok küçük olsa da 55 metrekare gibi.... Evlerin fiyatları metrekaresi 1000 euro civarındaymış. 1000 yıllık evler..Yaşayan bir tarihin içinde yaşamak onu uzun süre hisstmek isterdim. Bize sadece görmek kısmet oldu. Mutluyum gerçekten görebildiğim için Siena'yı. Geçmişe dair yaşamın olayların kafamda  canlanmasını daha iyi sağlıyor.

 Fiat marka arabanın Palio modeli bu atlardan almış adını..

 Burada bir süre rehber gezdirip tarihi anlatıp sonra bizi serbest bırakıyor ve kendimiz geziyoruz. Bu birbirine çok benzeyen sokaklarda bir ara Güliz'le yolları karıştırdık ve bulamadıkbir süre gitmek istediğimiz ev yapımı makarna satan amcanın dükkanına..Pemra ile telefon trafiği falan. Neyse sonunda buluştuk eşlerimiz ve grubumuzla.. Kısa bir adrenalin de yaşadık yani.. Siena'dan kendime bir şal aldım.. Ev yapımı makarna ve ünlü Chianti Classico şaraplarından aldık. Bir şişesi Türkiye'de 180 tl miş.. Biz 15 euro gibi bir fiyata aldık. Üstünde horoz resmi olandan. 














Siena de yediğim pizzalar ne kadar lezzetliydi. Enginarlı pizzaya bayıldım.









SAN GİMİONE 

 13 KULELİ ŞEHİR.. Otobüsten indikten sonra bu şehre girmeden hemen kuleler gözüküyor.. Bu şehirde bir zamanlar veba salgını olmuş . Şifa dağıtan rahibelerine özel bir kilise yapılmış ve adını vermişler. Sienaya benzeyen bir dokusu vardı. Aynı dar sokaklar ve 1000 yıllık evler.. Toscana bölgesinin en güzel dağ kasabalarından biriymiş.Burada yemek yedik ve sokaklarında gezdik..Yemekte 3 çeşit makarna tercih ettim. Makarna çeşitlerinden biri fesleğen sosluydu. Fesleğen tadı İtalyan baharatı olarak dimağıma yer etti.Bu şehir merkezden başlayıp halka şeklinde dışa doğru büyüyüp gelişmiş.
Daracık tarihi sokaklar ve yaşanan evler benim solumda kalan kapıdan yaşam sesleri geliyordu. Cıvıl cıvıl bir ailenin çoluk çocuk sesi...Bu yıllanmış  evlerde hayat devam ediyor. Evlerin içerisi nasıldı acaba çok merak ettim..



San Gimione meydanındaki bir 1000 yıllık ev.







Hediyelik Eşyaların olduğu küçük esnaf çarşılarının dükkan önleri mükemmel......



 LUCCA

 Rönesans zamanından kalma surlar çevriliydi tarihi şehrin etrafında. Lucca büyük bir şehir havasındaydı diğer Ortacağ şehirlerine göre. O surların üzerinde yol vardı. İnsanları koşuyor.  Bir genç anne koşmasına yardımcı olacak kocaman tekerlekli bebek arabasına bebeğini koymuş, onunla koşuyordu. Bisiklet biniyorlardı bu tarihi surların üzerinde.. Bu şehirde çok fazla bisikletli bayan İtalyan vardı. Şık giyimli.. Modern ve bisikletli kadınlara bayıldım. resimlerini çekmek istedim ama izin almadan çekemedim. 

Vee buradan otelimize döndük Montecatıni'ye.. Burasıda sıcak güzel bir ilçeydi.. Ve güzel bir sofra kurduk arkadaşlarla restoranda.. Etler makarnalar şaraplar mezeler meyveler.. Lezizdi. Uzun uzun oturduk.. Burada türk çayıda vardı bildiğimiz klasik çay tabaklarında.. Yalnız yemeğin üstüne içtiğimiz kahveye 5 euro çaya 2 euro ödeyince azıcık gücümüze gitti. Çünkü bizde onlar ücretsiz ikram edilir yemeğin üstüne.. Bayan garsona bizimkiler bu durumu dile getirince kızda zekice cevap verdi. Ben Türkiye'ye geldiğimde siz de yemeğin üstüne bana esperesso ısmarlayacakmısınız ?dedi.. İyi cevaptı güldük.




PORTOFİNO


Portofino çok güzel bir doğası olan yeşili bol.. Güzel tarihi evler ve limanı olan küçük bir yerleşim yeri.Tekne ile Portofino'ya gittik. Karayolu var iken deniz yoluyla Portofinoya ulaşmanın keyfi başkaydı. Denizden manzarasını izleyerek.. Şirin yeşil az evi olan etrafı tepelerle çevrili bir yerleşim yeri.. Cafelerinde oturup bira içtik. Biranın yanında zeytin ve cips ikram ediyorlardı. Türkiye'de olsaydı böyle bir yer hemen her yeri otel olur. Yazlık ev yapılırdı.. Burada doğa bozulmamış..

https://www.youtube.com/watch?v=b2r64-Z9Q1w  Bu linkte Portofino şarkısı var.. Tıpkı şarkıdaki gibi huzur ve aşk hissettiriyor.








Buradanda kendime bir Portofino manzaralı fırın eldiveni ve bir bileklik aldım..



Portofino hediyelik eşyalar dükkanından bir kare....



Portofino'da bir mezarlık..

CENOVA

Cenova büyük bir şehir havasında. Liman şehri olduğu için kozmopolitmiş. Burada deniz ürünleri çok popülerdi. Kalamar yiyecektik en ünlü mekanında malesef grubun arkasında kalınca kalamar bize kalmamış.. Ben gümüş balığı yedim . Ahmetde palamuta benzer balık yedi. Harikaydı her ikisi de.. Ama hayatımızda yediğimiz en hızlı balıktı. Otobüsün hareket saatine yetişmek için.. Cenova güzeldi.





 Cenova Duomosu ve meydanı




Cenova Liman Kenti... Çok kalabalıktı liman hareketli....







Cristof Colombun evini ziyaret ettik.
Buradan da kendime bir küçüçük gemi maketi aldım. 




MİLANO

Milano dünyanın moda başkentindeyiz.. Vaavvvv insan bir başka heyacan hissediyor.  Duomo'su gotik tarzda büyüleci idi. İçini gezdik. Harikaydı elbette.. Her yer resim renkli cam sanatı ve heykel.. İnsanın kiliselerde hiç canı sıkılmaz göz gezdirecek çok ayrıntı var. Her yeri ayrı bir değer.. Malum güzel bir şehir olmadığı ve tarihi yerleri İtalya’nın diğer şehirlere göre az olduğu için,  Milano’da tavsiyeler sosyal hayat ve alışveriş üzerine yoğunlaşıyor.
Milano'nun La Scala meydanı çok büyük, çok renkli çok hareketli. Tabiki dünya markaları vardı inanılmaz fiyatlara.. .Milano malumunuz, futbol takımları (AC Milan ve Inter Milan) ve moda haftasıyla, dolayısıyla moda sektörüyle ünlü. Valentino, Gucci, Versace, Prada, Armani ve Dolce & Gabbana gibi lüks İtalyan markalarının hepsinin merkezi Milano’da bulunuyor. Emprime bir etek 4100 euro idi bir markada..  Burbery. Lois Vuitton Dolce Gabbana vs. vs.. pahalı vitrinlere bakmak açıkcası bana keyif vermedi.... O caddeyi biraz dolaştıktan sonra.. Hoooppp Zara'ya gittim ve bizim tur ekibinin çoğunluğu orada.. H&M e gittim oradan da sırf Milano'dan aldım demek için kızıma ve kendime kıyafetler aldım. Nilsu'nun kısa şort kotu ve tşörtü harika. Kendimede lacivert ip askılı bir bluz aldım. 
Milano da topuğunla basıp dönülen bir nokta vardı. Orada basıp dönersem bir daha gelirmişim.. Batıl inançlarım olmadığı için topuğumla dönmeye istek gelmedi içimden... Bu tür şeylere inanmam..Kısmet tamamen oraya gidip gitmemek benim tercihimde, bütçemde..


Milano'nun gotik tarzdaki duomosu..



Milano duomosunun içinin muhteşemliği 





     COMO
  1. Como Gölü, İtalya'nın kuzeyinde Lombardiya bölgesinde bulunan buzul kökenli bir göldür. Como Gölü 146 km² yüzölçümü ile İtalya'nın en büyük üçüncü gölüdür.
Como'ya döndük. Just Hotel Padova'da kaldık .. Güzel bir oteldi ve kahvaltısı inanılmaz zengindi.Güzel bir kahvaltının ardından Como gölüne gittik. Göl kenarında resimler çekilip sokaklarında gezdik. Alışveriş yaptık. İtalaya'nın her yerinde tarihi doku var. Yıkmamışlar. Yenisini yapmamışlar. Yada tutup alışveriş merkezleri yapmamışlar. Hep küçük işletmeler esnaf var. Como çok keyifli etrafı dağlarla çevrili harika yeşili olan. İsviçre sınırında bir şehirdi. Rehberimiz arabada Como'nun İsviçre'ye yarım saat olduğunu söyleyince bizde .. Pemra bizi İsviçre'ye götür dedik. Oda oylamaya sundu ve herkes kabul etti. Şehrin ayak bastı parasını ve otobüsün yakacağı ekstra yakıt parasını aramızda topladık. Kişi başı 10 euro... (: ve İşviçreye geçtik. İsviçreye adım attık..




LUGANO   


Güney İsviçre'de Italya sınırına yakinda, Lugano Gölü kıyısında şehir. İsviçre'de tamamında İtalyanca  konuşulan tek kanton olan Ticino'dadır.
Turistik bir şehir. Lugano gölünün kenarındaki parkta gezdik. Burada Mc donald's yedik.. Parkı o kadar güzeldi.. şehrin içini gezemedik biz. Diğer arkadaşlar parktan ayrılıp gezmişler. Ama İsviçre çoookkk temizdi. Sokakları çok temizdi. Yerlerde hiç bir tane çöp yoktu. İtalya sokakları yerlerde her türlü çöpü görmek mümkün. İsviçrenin sokak çöp kutularının hepsi poşetli tertemizdi. Sınırı geçince mimari daha modern bir yapıya döndü. İsviçre'de hemen girişte  AVM'ler göze çarptı. Ve  şehrin en merkezi yerinde Mc Donald's vardi. İtalya milliyetci olduğu için en merkezi yerlerinde kendi kültürünün yemeği pizza ve makarnaları vardı. İtalyanlar kültürünü etkileşime hiç sokmamış.İsviçre Alp dağlarını gördük.. Heidi dağların mutlu kızı geldi aklıma çocukluğumdan..İsviçrede hamburger yiyeceğiz diye uğrasırken zaman kaybettik ve alışveriş yapamadık ve lugano gölünü seyrettık. Bol bol resimler çektik. Ama sonuç itibarı ile İsviçreye ayak bastım. Şehre vergi  bile verdik yani..İsviçre'ye gelmişim Facebook üzerinden yer bildirimi yapmak istedim. İsviçre Lugano. Ahmete dedim yapıcam ben. Ve veri anahtarını açtım. Hemen İsviçre Lugano yer bildirimi Ahmet DEMİRAL ile birlikte. birde Ahmetin bir Lugano göl manzaralı bir resmini koydum. Rahatladım.. (: Bir daha ne zaman gelebilirim İsviçre'ye. tarihe not düştüm facebook üzerinden.. Neyse aradan bir buçuk ay geçti evdeyim. Bir fatura geldi bana 243 tl. oysa ki ben yurtdışı paket almıştım giderken. 30 dakika konuşma paketi. Ama internetim yoktu tabi. Mesajı görünce bu bildirimin bana pahalıya mal olduğunu düşündüm. Avea müşteri hizmetlerini aradım.Ayrıntıyı sorgulamak üzere. Ben İtalya'da 66 dakika telefonla arama yapmışım. Yuh ya gezmemiş konuşmuşum sanki. Bana bu veri anahtarını açıp bir bildirim yapmak toplam 8 liraya mal olmuş. Korkunç rakam konuşmaktan gelmiş. Sms atmıştım paket dışı.Ahmet'e de 170 tl fatura geldi. tatil bittikten sonra o tatilin bedelini ödüyor olmak zor. o esnada harcarken sıkıntı olmuyor aslında. İletişim ve internet vazgeçilmezlerim arasında.
Neyseeeee problem değil elbette.

Çok güzeldi...Otobüse bindik .. ve rehberimiz anlatıları eşliğinde rotamıza  koyulduk..


İSVİÇRE'DE AŞK BAŞKADIR.


Lugano göl manzarası
                                       






GARDA & SİRMİONE







İtalya'nın en büyük gölü olan Garda (Lago di Garda) 370 km 2 yüzölçümüne sahip. Yer yer derinliği 345 metreye kadar ulaşıyormuş. Etrafında pek çok irili ufaklı kasabayı barındıran Garda gölünün tamamını gezmek imkansız bizim için. Süremiz azdı tabi.
Dünya zenginlerinin evlerinin olduğu bir şehirdi. Armani markasının sahibinin yaşadığı evi gördük.. GARDA gölü etrafında. Çok büyük bir göl. İç deniz gibi. Gölün tamamının kıyısı 12 parça yerleşim yerinden oluşuyor. Bir zengin sitesi vardı. ve haliç gibi uzanan gölün kenarı site evleri ve önünde tekneleri vardı. Burası harika bir yer. Modern yaşam, tarih, doğa  iç içe.Sokak araları harikaydı.. Modern yerleşim yerleri vardı yeni yapılar. Burada yine değişik pizzalarını yedik. Ülkenin bu kısmındaki pizza ile Toscana pizzaları arasında çok fark var. Buradakiler Türkiyedeki kadar değil ama biraz daha kalın hamurlu idi. Harikaydı yemekleri yine. Sokakları.. Begonvilli evleri çarşıları butik işletmeler. Yaşanılası bir yerdi. Restaurantlarında oturup yedik içtik. Sokaklarında gezindik.. Bir salaş bluz aldım kendime Daha ne olsun......
Son gece konaklamamızı da  4* Radısson Blu Padova da yaptık. Büyük lüks bir oteldi. Sakindi ama. Havuzu vardı termal ılık su ile dolu. Giremedik ama. Kenarında oturup içeceklerimizi içtik. İzmirden gümrükden çıkarken Baiyles almıştık onu içtik arkadaşlarla. Bayıldım baiyles ne kadar güzel bir içkiymiş meğer. Dönüşte Ahmet iki büyük şişe aldı.  likör tabanlı bir İrlanda viskisi ve kremasıdır. Otelin kahvaltısı en düşük seviyede idi. Ne kadar lüks olduğu ile alakası yoktu.Kahvaltı kültürleri ve öyle bir hizmet kültürleri yoktu. Yemek salonunda iki yaşlı İtalyan garson yetişmeye çalışıyordu. Masaları boşaltmaya yetişemiyorlar .. Bırakın servis yapmayı..Ama hiç dert etmedim ben bunları .. Sadece gözlemlerimi paylaşıyorum. Tatilin tamamen tadını çıkardım. olumlu yönlerine baktım.Sadece bizim otelcilik anlayışımızla alakaları yok onu belirtmek isterim buradan.








VERONA


Castello meydanında kale ve çevrenin bolca fotoğrafını çektik. Verona,Ünlü İngiliz edebiyatçı Shakespeare'in Romeo ve Juliet adlı eserinin geçtiği mekanlara ev sahipliği yapar. - Romeo ve Juliet'in şehri olarak da bilinir. Bu hikaye, ölümsüz bir aşkın öyküsüdür. Julietin yaşadığı eve gittik. Orada tek göğsü açıkta Juliet'in heykeli vardı. Tekrar Verona'ya gelmek isteyenler onun tek göğsünü tutma eyleminde buluyorlar. Ben tutmadım.  Kültürel, mimari ve tarihi eserleri ve UNESCO Dünya Mirasları listesine dahil edilmiş. En meşhuru ise açık havada opera ve tiyatro sahnelenmesi için kullanılan Arena adlı Romalılardan kalma amfi tiyatrodur. Verona'nın bir diğer özelliği ise Konya ile kardeş şehir olması.


Verona Arenası dünyanın üçüncü büyük amfitiyatrosu...MS 30 yılında inşa edilmiştir. 30.000 kişi kapasiteli bu yapının yapılış amacı tiyatro oyunları sergilemekmiş ve ilk yapıldığında şehrin duvarlarının dışında kalıyormuş. 




     Verona



Verona...



En son kaldığımız otelin odadn manzarası Como gölüne yakın bir konumdaki Radisson Blue Resort





VENEDİK

Venedik su şehri.. Kısaca böyle tanımlayalım. Allahım şükürler olsun ki dünyanın en ünlü şehirlerinden birini gördük. Ve bir gün boyunca zaman geçirdik. Gondollo sokaklarında gezdik. Venediğin meydanında kahvemizi içtik. Beyler değişik aperol  içtiler. Vee acı portakal özünden elde edilen nar renkli bir likör. prodotto in italia! Bir cafede canlı müzik vardı. orada kişi başı 10 euro canlı müzik parası alıyorlarmış. Bizde yan cafeye oturduk. Hoş müzik oradan da gayet net izlenip dinleniyordu.

italyanların bunu her türlü içkinin içine kattığı, grenadine misali kullandıkları bilinmektedir. En çok sprizz ila fizz biçimde; yani sodanın, gazozun içine kattıkları görülmüştür. Kokusu son derece güzeldir ancak tadı insana ilaçsı gelecek denli acıdır. Sek içilmesi bundan dolayı mümkün değildir. Alkol oranı yuzde 11'dir.

Venediğin dar sokaklarında epeyce dolaştık. Alışveriş hediyelerimizi tamamladık. Venedik maskeleri aldım küçük küçük magnets şeklinde. Kendime ve eltime cam işciliği ile yapılmış mine taşından saat aldım. Kenarları minik minik çiçeklerle bezenmiş. Kendime de bir yarım maske birde zilli büyük maske aldım hatıra.. Çok dolaştım alabilmek için. Sabah 10 itibariyle Venedik'de olsakta elimde tüm gün dolaştırmamak için almamıştım maskemi. Akşama doğru alırım dedim. Fakat bir anda akşam 20:00 de dükkanlar kapandı ve alışveriş yapacak yer kalmamaya başladı. Telaş içinde bir oraya bir buraya gittik geldik Ahmetle.. (: Son anında biraz yağmur da çiselemişti. Ahh ne güzeldi Venedik. Şu an gülümsüyorum yazarken..Hafızamda tatlı bir anısın sen  Venedik.
Denizin sığ kesimlerinin belirlenmesi için Venedik denizinin bir çok yeri kazıkla dolu idi. Deniz ulaşımında, kazıklar sular yükseldikçe  yada sular azaldıkça suyun bulunduğu seviyeyi belirlemeye yarıyormuş. Savaşlarda kazıklar sökülmüş ve başka ülkelerin deniz donanmaları karaya oturmuş denizin sığ oluğu noktalarda. Yoksa Venedik'i kaybetmek üzerelermiş İtalyanlar. Rehber anlatırken kulağımda kaldı. Bütün  yol boyunca rehber anlattı ama tamamını dinleyemiyorsun. Dikkat dağılıyor. Konuşuyorsun falan. Ama güzel bilgiler paylaşıyorlar bizlerle.





VENEDİK


Venediğin suyun içinden çıkan binaları su ile nasılda iç içe


Venedik Romantizmi.....


Venedik meydanına giden yolda...




Vendedik sokaklarında





Venedikte arkadaşlarımızla gondol keyfi. Ahmet gondolun ucunda olduğu için resimde gözükemedi. Resmi Ahmet çekti.


Bu resim Venedik'te bir kilisenin dış duvarında yer alıyor. Venediklilerin Osmanlıya verdiği vergiyi anlatıyor. Vergi vermekten memnun olmayan Venedikliler verginin itici olması için kötü koku bulaştırmışlar. Osmanlıya Vergi vermenin rahatsızlığını resmetmişler. Bu bir gerçek.. Osmanlı gücünü yitirip yok olmuş ama Venedik baki kalmış. Gücümüzü hükümranlığımızı kaybetmiş olmamız ne acı. Venediki bir kaç kez kuşatmışız ama alamamışız.

Venedik



Venedikte  gondol keyfi... Ayrı bir hazı.. Aslında siyah gondollar eskiden cenaze taşımak içinmiş. Şimdi de keyifden ölüyorsun üstünde....  (:



(venedikte santa margherita )Venedik Meydanında

venedik'in meşhur aperatif içkisi. genellikle içmeye başlamadan önce alınır. içeriği; aperol, beyaz şarap,

Venedik Maskeleri... Muhteşem....



Murano Adası 

10yy. da cam işciliğine başlamış bir ada. Venedikden gidiliyor . 1 saat sürdü tekne ile. Giderken manzara harika. Venediki izleyerek gidiyoruz. Bir yandan rehber anlatıyor tarihini, gelişimini  vs. tavsiyerde bulunuyor falan turla gitmek de çok güzeldi verimli idi. Onlar bizi disipline edip bu kadar şehri gezdirdiler. Bir cam fabrikasına gidip cam sanatını izledik. Kızgın 1000 derecelik fırında deniz mili eritiliyor. Ve bir Metal çengelin ucuna takılan eriyik madde evir çevir üfür şeklinde esere dönüşüyor. Çok kısa sürelerde.. Ferrari atı yaptı bize 5 dakikada. Ben 10 yıl denerdim nasıl yapacağim diye. Ha ha ha   (:  Cam showdan sonra atöyenin bir yanında satış bölümü var . Oradan hatıra ürünler alınıyor.Yerinden..Çok güzeldi yapılan işler. Büyük boyları haliyle taşımak sıkıntılı ve euro olması nedeniyle de ücret fazla geliyor .. Ama alacak şeyler de bulunuyor her bütçeye göre. mine taşından kenarları çiçek bezeli bir sat ve kolye uçları aldım camdan. Arkadaşlarıma ve kardeşlerimin eşlerine verdim cam işciliği kolyeleri. Bir tane de kendime aldım severek takıyorum. Nasıl yapıldığını bilerek. Nereden aldığımı hissederek. Her bir durakladığım yerden küçük bir şeyler almaya çalıştım. bana oraları anımsatması için.


Cam işçiliği takılar...




Cam fabrikasındaki usta bu ferrari atını gözümüzün önünde çok kısa zamanda yaptı.


Burano Adası

 (:





Sarhoş balıkçılar evlerini karıştırmasın ve mahallenin çocukları birbirine benzemesin diye renk renk boyanmış evleri..
danteller danteller  ( Dantel Türkiye'de de çok var. Dantel kısmı çok ilgimi çekmedi. )

 El işi dantel kumaş işler vardı dükkanlarda satılan. Ev yapımı kurabiye ve makarnaları. Küçük şirin bir Venedik Adası.. Bayıla bayıla gezdik ve yemeğimizi yedik burada.Önce bir restauranta oturduk. Balık çorbası tavsiye etmişti Pemra.. Balık Çorbası çok pahalıydı. Düşünüyorum da 50 euro acaba.. neyse indirimle bize 25 euro diyelim.. Yok dedim ben zaten değişik bir lezzet için balık çorbasına ön yargılıyım. Bu paraya içmem balık çorbası dedim. Wifi şifre istedik ve şifre şöyle bir şeydi abartısız..

 Wyu864hf543WE56%ukç4890_PıU65Rdf+f

Ahmet giremedi iki kere hata yaptı düşünün.Bir yerde yemek yemenize en büyük etkenlerden biri de wifi hizmeti. Diğer mekanda makarna söyledik kendimize ortayada balık ürünlerinden karides kalamar gümüş balığı geldi, ortaya karışık. Çok lezzetli tabiki. Burano adasında da 1 buçuk saat gezdik. Resimler çekildik. Anı yakaladık.. Harikaydı. 




Şirinliğine şu dantellerin.. ne kadar zarifler...




Dantel masa örtüleri perdeler vs.... Biz Türkler artık özümüzden koptuk. Dantelli genç evi yok artık. Ama onlar kültürlerine sahip çıkıyor. Bütün evlere ve TV üstlerine dantellerimizi sermeye var mıyız?...




Burano Adasıda tıpkı Venedik gibi.. Deniz ve kanalların içinde renli bakılçı evleri Burano Adası.

MEGA İTALYA TURU

Burano adasından döndük Venedik'e saat 22:30 a kadar gezdik gecesini gördük. daha sonra havalalanına döndük. bu kısmı en zoru idi. Uçak gece 3 de havalanacaktı. O saate kadar uyumadık.  Biraz yolculuk sırasında uyukladık.İzmir Havalanına indiğimizde gerçekden çok yorgunduk. Dönüş uçağının saati çok kötü bir zamandaydı. Olsun yine takılmadım. Tadını çıkardık. grupdaki arkadaşlarla ayak üsütü sohbetler ettik. Gezindik. Sigara içtik falan derken.. Zaman geçti. 
Çok güzel hatıralarla geçti İtalya tatili. Yaşanan en güzel en özel anlardan dı Ahmet le ikimiz için. Mutlu sonla tamamladık  İTALAYAYI ANLATIRKENDE RENLKİ RENKLİ YAZDIM. iTALYADA ÇOK RENKLİ BİR ÜLKE ÇÜNKİİ...

İtlaya görülmeye değer bir ülke. Tarihi dokusunu koruması ile geçmişi günümüze yansıtan güzel ülke Yiyecekleri de güzeldi. Fransa gibi fastfooda dayanmadık.  

Bu güzel tatili bol bol resimlerle anlattım. Çünkü resimler sözlerden daha çok şey anlatır. Tatiller sevdiklerimizle geçirdiğimiz en özel anlar. Eşimle geçirdiğimiz en özel 7 günden biriydi. Elbette yaşadığımız her an özel olsa da... Yeni bir ülke yeni bir kültürü yeni lezzetleri tattık.Kültür gezilerimizin devamının gelmesi dileğimle..... Hep tatlı bir anı olarak kalacak İtalya. 

HOŞCAKAL İTALYA SENİ SEVDİK...






































































10. Yılımız

$
0
0
10. yılımızı dillere destan kutladık.  Boğazda yemek yemek hep bir ükstü. Ve o lüksü beraber yaşadık. En güzel Ortaköy Mekanında yemeğimizi yiyip. İstanbulun en keyifli yerlerinde güzel zamanlar geçirdik.




Evlilikte 10. yılımızı doldurmanın gururu ve mutluluğunu kutladık bu sene. Ve kendimizi şımartmak istedik. Ve nitekim de şımarttık kendimizi.İstanbul'da Boğazda lüks mekanlarda yemek yedik gece klüplerinde eğlendik..
İstanbul'a uçarak gittik. Levent'de Dedeman Park Otelin en üst katında İstanbul manzaralı odada kaldık. Harikaydı. Kanyon AVM'nin yanı..






İlk kez Japon Restaurantına gittik. Wagamama.. Değişik lezzetler tattık..
Ben kendime Teriyaki Soslu, Soya Filizli, Somonlu Noodle söyledim.. Mükemmel bir lezzetdi. Çubukla yemeyi başaramadım. Çubukların uç kısmına poşet lastiği ile tutturdular verdiler. Çubukları çok rahat kullandık böylece..


Ahmet'de kendine Chicken Katsu Curry söyledi.. Forquerden bakarak menüsünü seçti. Türk damak tadına en uygun olanı olarak.. Gerçekten Japon yemeği yemenin espirisi kaçtı bence.. Sadece pilavlı yemek olduğu için pilavı lapa şeklinde ve tuzsuzdu.. Tavuk göğsünden şinitsel şeklinde idi Ahmetin yemeği. Ama güzeldi elbette.. Farklı bir lezzet değildi sadece...


Bebek tarafına daha önceden hiç gitmemiştim.. Bebek sahiline gittik gezindik ve cafelerinde oturduk.
Ver elini Ortaköy sokakları takıcıları cafeleri ve müthiş bir boğaz manzaraları derken .. Akşam oldu ve otelde hazırlanıp hooopp akşam yemeği için Anjelique'ya gittik. En güzel  boğaz manzarasına sahip bir mekan. Ortaköy Camisi ve köprü birleşik ikili gibi. Akşam yemeklerimizi söyledik.
Başlangıç Tabağı söyledik bir tane.. İçinde barbunya, mercimek köfte,patlıcan ezme, yoğurtlu meze vs. olan bir tabaktı.. Ekmekle banımlıklar filan geldi.
Ben Limonlu tavuk ğöğsü, karemelize soğanlı patates püresi ve ızgara sebze söyledim.. .
Kuzu İncik patlıcan beğendi zahter soslu bir yemek söyledi Ahmet. Sunumu mükemmeldi. Yemeğimizi yedik ve içkilerimizi içtik.. Gecenin ilerleyen saatlerinde mekan gece kulübüne  dönüştü. house müzik eşliğinde Boğaz manzarasında büyüleyici bir ambiyans vardı. Boğazdan tekne ile havai fişekler patlatıldı. Sık sık dilek fenerleri uçuruluyordu yan taraftan.. Çok güzel unutulmaz bir gece yaşadık.  Ahmetle biz.. Para biriktirmiyoruz, Hatıra biriktiriyoruz. Yaşıyoruz.




Ada Vapurunda biz...



Ertesi gün Adalar turuna çıktık.. Kınalıada  Burgazada  Heybeliada ve Büyükada..... Vapur sefası İstanbul'da .. Harikaydı tıpkı  eski Türk Filmlerinde ki satıcılar.. Sebze soyucuyla kavun karpuz soyup şov yapanlar.. Müzisyen anne ve kızlar ve dilenciler.. Vapur tam bir İstanbul filmiydi.Etrafımı izlemek çok keyifliydi. İnsanları ve boğazı izleye izleye gittik.
Büyük Adada balık keyfi...
Adalardan Büyük Ada da indik. Gezindik. Balık yedik orda çok güzeldi balık.




Bisiklet kiraladık Adada gezinmek için ama bisikletler çok sertti gezinmek için ve Adalarda tepelik olduğu için performans istiyordu 25 dakika falan bindik geri verdik bisikletleri.. Fayton turları da çok keyifli gözüküyordu. Ama o Adalardaki fayton turuna çocuklarımla hep beraber bineceğim inşallah.. Ege'de uçağa binmek istiyor. Önümüzde ki yıllarda çocuklarımla oralarda gezinmeyi çok isterim.
Kapalı Çarşı İstanbul
Kapalı çarşıda gezindik.. Bir ara kendimizi İstanbul Üniversitesi'nin Beyazıt Kapısın da bulduk. Tam da Lisans tamamlamaya başvurmuştum. ilk tercihimdi İstanbul Üniversitesi Ahmet'e dedim ki bak bizi Allah buraya çıkarttı.. Ben bu Üniversiteye yerleşirim demiştim... Veee yerleştim İstanbul Üniversitesi Sosyal Hizmetler Bölümüne (:





Ver elini Taksim.. Beyoğlu sokakları.. Taksimdeki Mado'da dondurma ve tek kadayıf yedik.. Ordan ara sokaklardaki küçük barlarda oturduk, bira içtik. Gelen geçen kişileri izledik o akşam. Ahmet bir sinema keyfi mi yapsak bu akşam demişti bana. Bende Burası İstanbul canım. Film sokaklarda.. Sinemaya gerek yok dedim. Gerçekten sokaklar hikaye dolu otur gözlemle.. İlerleyen saaatler de Gezi Parkına gittik. Parkta sivil polisler vardı. İstanbul'da üniformalı polis hiç göremedik ...Malum terör olayları gündemde..

Ertesi sabah da Simit Sarayında çıtır çıtır simitlerle kahvaltı menüsü ile kahvaltımızı yaptık. Oradan Özdilek AVM'den çocuklarımıza hediyeliklerimizi aldık ve dönüş yoluna koyulduk..

Bir İstanbul macerası.. yada 10 yıldan sonra abartılı bir evlilik yıldönümü kutlama tatili de böylece biter.. Hayat devam eder..

10 yılımızı beraber geçirdik. Dile kolay 2 de çocuğumuz var.. Çok şükür ki iyi giden bir evlilik hayatımızla, sağlığımızla, huzurumuzla, güvenimizle, çoluk çocuğumuzla devam eden iyi bir hayatı sürdürmeye devam etmektir, dileğim.































Çadır Tatili

$
0
0

Çevremizdeki arkadaşlar çadır tatilini övgüyle anlatırken merak ettik. Ve Tansel'lerden aldığımız ödünç çadır ile test ettik. Akbük'te camping alanında kaldık. Çadır kolay kurulumdu. İçine şişme yataklar şişirilerek yerle temas kesiliyor. Evden hazırladığımız atıştırmalıklarla gün geçiriliyor. Soğuk buz akülu kaplarla da içecekler buz gibi kalıyor. Kamp alanında buzdolapları da var içine gıdalarını koyuyorsun. kamp alanında bir kültür söz konusu. Herkes eğitimli ve kibardı. Yardımlaşma var. Güven var. Cep telefonlarını ortalardaki prizlere takıyorsunuz. Kimse dokunmuyor. Akbük olağanüstü denizi ve ağaçların altındaki konaklama yeri ile harikaydı. Tesis olunca banyo ve tuvalet hizmeti de var. Ulu orta bir doğa içinde kurulan çadır hissi oluyor ilk etapda. Ama hiç de öyle değil.  Akşamında da tüplü mangalda çupralarımzı pişirdik. Yanında da kuzenimin bana Amerika'dan getirdiği Sobieski Votkalarımızı içtik. Yan çatırda da sazlı sözlü müzik ziyafeti. Konservatuvar mezunu genç çift müzik yapıyordu. Onlara eşik ederek eğlendik. Gece şezlonglarda uzanıp yıldızları izledik. Doğanın sesini dinlemek güzeldi. Gece ay ışığında denizi izlemek de ayrı bir keyif. Çadırda uyumak da rahattı. Sıkıntı hissetmedik.
Sabah kahvaltılılarımızı çıkartıp gayet güzel bir masa kurup.. yedik içtik.. Hooop berrak denize..
Seneye çadır alıp bir çok yeri keşfederiz biz... Bayan işten korkmuyorsa, olur bu iş... Ay hijyen demiyorsa bir de.. Bu çadır tatili de keyifli ve ekonomik..05.09.2015


Viewing all 74 articles
Browse latest View live